English    Türkçe    فارسی   

5
419-443

  • طبع مسکینت مجصص از هنر  ** هم‌چو نخل موم بی‌برگ و ثمر 
  • Senin de yoksul tabiatın hünerlerle kireçlenmiş, bezenmiştir ama mumdan yapılan nahle benzer; ne yaprağı vardır, ne meyva verir!
  • در بیان آنک لطف حق را همه کس داند و قهر حق را همه کس داند و همه از قهر حق گریزانند و به لطف حق در آویزان اما حق تعالی قهرها را در لطف پنهان کرد و لطفها را در قهر پنهان کرد نعل بازگونه و تلبیس و مکرالله بود تا اهل تمیز و ینظر به نور الله از حالی‌بینان و ظاهربینان جدا شوند کی لیبلوکم ایکم احسن عملا 
  • Allahnın lütfunu ve kahrını herkes bilir, kahrından kaçar lütfuna yapışır ama ulu Allah kahırları lütuf içinde, lütufları da kahır içinde gizlemiştir. Bu tersine çakılmış nal ve Allah’nın mekridir. Bu suretle işi ayırt edenler ve Allah’nın nurıyle bakıp görenler, hali görenler ve görünüşe aldananlardan ayrılır. Allah “hanginiz daha iyi iş yapacak diye imtihan eder” buyurmuştur.
  • گفت درویشی به درویشی که تو  ** چون بدیدی حضرت حق را بگو  420
  • Bir derviş bir dervişe “Allah’yı nasıl gördün, söyle” dedi.
  • گفت بی‌چون دیدم اما بهر قال  ** بازگویم مختصر آن را مثال 
  • Derviş dedi: Neliksiz, niteliksiz gördüm. Fakat söze getirebilmek için onu kısa bir örnekle anlatayım.
  • دیدمش سوی چپ او آذری  ** سوی دست راست جوی کوثری 
  • Gördüm ki sol yanında bir ateş, sağ yanında da bir kevser ırmağı vardı.
  • سوی چپش بس جهان‌سوز آتشی  ** سوی دست راستش جوی خوشی 
  • Solunda cihanı yakıp yandıran müthiş bir ateş, sağında güzelim bir ırmak.
  • سوی آن آتش گروهی برده دست  ** بهر آن کوثر گروهی شاد و مست 
  • Bir kısım halk o ateşe el atmış, bir kısım halkta o kevsere ulaşacağından neşeli ve sarhoş.
  • لیک لعب بازگونه بود سخت  ** پیش پای هر شقی و نیکبخت  425
  • Fakat bu, her kötü kişiyle her bahtı yaver olanı şaşırtacak pek aykırı ve acayip bir oyundu.
  • هر که در آتش همی رفت و شرر  ** از میان آب بر می‌کرد سر 
  • Kim o ateşe, kıvılcıma atılıyorsa öbür yandaki sudan baş çıkarıyordu.
  • هر که سوی آب می‌رفت از میان  ** او در آتش یافت می‌شد در زمان 
  • Kim suya atılıyorsa derhal kendisini ateş içinde buluyordu.
  • هر که سوی راست شد و آب زلال  ** سر ز آتش بر زد از سوی شمال 
  • Kim sağ yana gidiyor, o güzelim suya dalıyorsa sol taraftaki ateş içinden baş göstermedeydi.
  • وانک شد سوی شمال آتشین  ** سر برون می‌کرد از سوی یمین 
  • Sol yandaki ateşe dalansa sağ yandan çıkmaktaydı.
  • کم کسی بر سر این مضمر زدی  ** لاجرم کم کس در آن آتش شدی  430
  • Bunun sırrını pek az kişi anlıyor, hasılı o ateşe pek az kişi atlıyordu.
  • جز کسی که بر سرش اقبال ریخت  ** کو رها کرد آب و در آتش گریخت 
  • Ancak başına devlet saçısı saçılan, suyu bırakıp ateşe kaçıyordu.
  • کرده ذوق نقد را معبود خلق  ** لاجرم زین لعب مغبون بود خلق 
  • Halk eldeki hazır zevki mabut edinmiştir. Hulâsa halk, bu oyunu kaybetmiş, bu oyunda zarar girmiştir.
  • جوق‌جوق وصف صف از حرص و شتاب  ** محترز ز آتش گریزان سوی آب 
  • Bölük, bölük saf, saf hırslarına uyanlar, ateşten çekinmede, suya kaçmada.
  • لاجرم ز آتش برآوردند سر  ** اعتبارالاعتبار ای بی‌خبر 
  • Fakat suya dalan, ateşten baş göstermede. Ey hakikatten haberi olmayan, ibret al, ibret!
  • بانگ می‌زد آتش ای گیجان گول  ** من نیم آتش منم چشمه‌ی قبول  435
  • Ateş, ey bön ahmaklar, ben ateş değilim, makbul bir kaynağım.
  • چشم‌بندی کرده‌اند ای بی‌نظر  ** در من آی و هیچ مگریز از شرر 
  • A gözsüzler sizin gözünüzü bağlamışlar. Bana gelin, kıvılcımlarımdan kaçmayın.
  • ای خلیل اینجا شرار و دود نیست  ** جز که سحر و خدعه‌ی نمرود نیست 
  • Ey Halil burada ne kıvılcım vardır, ne duman. Bu görünen şey, ancak Nemrud’un büyüsü, hilesi demekteydi.
  • چون خلیل حق اگر فرزانه‌ای  ** آتش آب تست و تو پروانه‌ای 
  • Sen de Halil gibi akıllıysan ateş senin soyundur, sen bir pervanesin.
  • جان پروانه همی‌دارد ندا  ** کای دریغا صد هزارم پر بدی 
  • Pervanenin canı keşke binlerce kanadım olsaydı da,
  • تا همی سوزید ز آتش بی‌امان  ** کوری چشم و دل نامحرمان  440
  • Mahrem olmayanların körlüklerine rağmen amansız bir surette ateşlere yansaydı.
  • بر من آرد رحم جاهل از خری  ** من برو رحم آرم از بینش‌وری 
  • Bilgisiz kişi, eşekliğinden bana acır, bense bilgi ve görgü sahibi olduğumdan ona acırım diye bağırıp durur.
  • خاصه این آتش که جان آبهاست  ** کار پروانه به عکس کار ماست 
  • Hele şu suların bile canı olan ateş yok mu? Pervanenin işi bizim işimizin aksi.
  • او ببینند نور و در ناری رود  ** دل ببیند نار و در نوری شود 
  • O nur görür ateşe atılır, gönül de ateş görür, nura dalar.