English    Türkçe    فارسی   

5
857-881

  • تا نیاری سجده نرهی ای زبون  ** گر بپیمایی تو مسجد را به کون 
  • Ey zebun kişi sen de secde etmedikçe kıçınla mescidi silip süpürsen kurtulamazsın.
  • منهیان انگیختند از چپ و راست  ** که اندرین ویرانه بوبکری کجاست 
  • Şehirliler, sağdan, soldan haberciler uçurdular. Bu yıkık yerde bir Ebubekir var mı nerede? diye aramaya koyuldular.
  • بعد سه روز و سه شب که اشتافتند  ** یک ابوبکری نزاری یافتند 
  • Üç gün üç gece koşup tozduktan sonra bir arık Ebubekir bulabildiler.
  • ره گذر بود و بمانده از مرض  ** در یکی گوشه‌ی خرابه پر حرض  860
  • Yolcuymuş, hastalıktan yıkık bir yerin bir bucağında kuruyup kalmış.
  • خفته بود او در یکی کنجی خراب  ** چون بدیدندش بگفتندش شتاب 
  • Bir yıkık bucakta uyuyormuş. Onu görünce, çabuk dediler,
  • خیز که سلطان ترا طالب شدست  ** کز تو خواهد شهر ما از قتل رست 
  • Kalk seni padişah istiyor. Senin yüzünden şehrimiz ölümden kurtulacak.
  • گفت اگر پایم بدی یا مقدمی  ** خود به راه خود به مقصد رفتمی 
  • Adam dedi ki: Ayağım olsaydı, yürümeye kudret bulsaydım gideceğim yere giderdim.
  • اندرین دشمن‌کده کی ماندمی  ** سوی شهر دوستان می‌راندمی 
  • Bu düşman yurdunda kalır mıydım hiç? Sevgililerin şehrine koşar giderdim.
  • تخته‌ی مرده‌کشان بفراشتند  ** وان ابوبکر مرا برداشتند  865
  • Ölü taşıyan bir salacayı getirip Ebubekir’i üstüne yatırdılar.
  • سوی خوارمشاه حمالان کشان  ** می‌کشیدندش که تا بیند نشان 
  • Hamallara verip görsün diye Harzemşah’ın huzuruna götürdüler.
  • سبزوارست این جهان و مرد حق  ** اندرین جا ضایعست و ممتحق 
  • Bu cihan, Sebzvar’dır. Tanrı eri, burada zayi olur gider.
  • هست خوارمشاه یزدان جلیل  ** دل همی خواهد ازین قوم رذیل 
  • Harzemşah ulu Tanrıdır. Bu rezil kavimden gönül istemektedir.
  • گفت لا ینظر الی تصویرکم  ** فابتغوا ذا القلب فی‌تدبیر کم 
  • Peygamber, “Tanrı, suretlerinize bakmaz, kalbe bakar. Kalp işlerinizi düzene koyun” demiştir.
  • من ز صاحب‌دل کنم در تو نظر  ** نه به نقش سجده و ایثار زر  870
  • Tanrı, ben sana, bir gönül sahibinden bakarım. Secdene, altın vermene bakmam bile demektedir.
  • تو دل خود را چو دل پنداشتی  ** جست و جوی اهل دل بگذاشتی 
  • Sen, gönlünü gönül sandın da gönül sahiplerini aramayı bıraktın.
  • دل که گر هفصد چو این هفت آسمان  ** اندرو آید شود یاوه و نهان 
  • Gönül öyle bir varlıktır ki bu yedi gök gibi yedi yüz tanesini oraya koysan kaybolur gider.
  • این چنین دل ریزه‌ها را دل مگو  ** سبزوار اندر ابوبکری بجو 
  • Bu çeşit gönül kırıklarına gönül deme. Sebzvar’da Ebubekir arama.
  • صاحب دل آینه‌ی شش‌رو شود  ** حق ازو در شش جهت ناظر بود 
  • Gönül sahibi, altı yüzlü aynadır. Tanrı, altı cihette de o aynadan nazar eder durur.
  • هر که اندر شش جهت دارد مقر  ** نکندش بی‌واسطه‌ی او حق نظر  875
  • Altı cihette bulunan, bu cihetlerden kurtulamayan kişiye Tanrı, o gönül sahibi vasıta olamadıkça nazar etmez.
  • گر کند رد از برای او کند  ** ور قبول آرد همو باشد سند 
  • Birisini reddederse onun için eder. Kabul ederse yine şefaatçi odur.
  • بی‌ازو ندهد کسی را حق نوال  ** شمه‌ای گفتم من از صاحب‌وصال 
  • O olmadıkça Tanrı kimseye rızk vermez. İşte ben, vuslata ulaşan kişinin ahvalinden bir miktarcığını söyledim.
  • موهبت را بر کف دستش نهد  ** وز کفش آن را به مرحومان دهد 
  • Tanrı, ihsanını onun eline kor da acınanlara onun elinden ihsanda bulunur.
  • با کفش دریای کل را اتصال  ** هست بی‌چون و چگونه و بر کمال 
  • Onun avucu ile bütünlük denizi birleşmiştir. O, neliksiz ve niteliksizdir ve tam kemal sahibidir.
  • اتصالی که نگنجد در کلام  ** گفتنش تکلیف باشد والسلام  880
  • Söze sığmayan bu birleşmeyi söylemenin imkanı yoktur vesselam.
  • صد جوال زر بیاری ای غنی  ** حق بگوید دل بیار ای منحنی 
  • Ey zengin, yüzlerce çuval altın getirsen Tanrı der ki: A iki büklüm adam gönül getir.