English    Türkçe    فارسی   

6
1167-1191

  • پس بگفتش کان هلال عرش کو  ** هم‌چو مهتاب از تواضع فرش کو 
  • Mustafa, arşın Hilâl’i nerede? Tevazuundan ay ışığı gibi yerlere döşenen.
  • آن شهی در بندگی پنهان شده  ** بهر جاسوسی به دنیا آمده 
  • Kullukta gizlenen padişah, o sırları duymak için dünyaya gelmiş er nerede?
  • تو مگو کو بنده و آخرجی ماست  ** این بدان که گنج در ویرانه‌هاست 
  • O bizim kulumuz, seyisimiz deme. Şunu bil ki define yıkık yerlerdedir.
  • ای عجب چونست از سقم آن هلال  ** که هزاران بدر هستش پای‌مال  1170
  • Binlerce dolunay, ayaklarının altına döşenmiş olan Hilâl, hastalıkla ne âlemde acaba? dedi.
  • گفت از رنجش مرا آگاه نیست  ** لیک روزی چند بر درگاه نیست 
  • Bey; hastalığından haberim yok ama dedi, birkaç gündür yanıma gelmedi.
  • صحبت او با ستور و استرست  ** سایس است و منزلش این آخرست 
  • O, atlarla katırlarla düşer kalkar, seyis olduğu için şu ahırda yatar.
  • در آمدن مصطفی علیه‌السلام از بهر عیادت هلال در ستورگاه آن امیر و نواختن مصطفی هلال را رضی الله عنه 
  • Mustafa aleyhisselâm’ın, Hilâl’e geçmiş olsun demek için o beyin ahırına girmesi ve –Allah razı olsun—Hilâl’e iltifatta bulunması.
  • رفت پیغامبر به رغبت بهر او  ** اندر آخر وآمد اندر جست و جو 
  • Peygamber, Hilâl’i görmek üzere ahıra girdi araştırmaya başladı.
  • بود آخر مظلم و زشت و پلید  ** وین همه برخاست چون الفت رسید 
  • Ahır karanlık, pis ve berbattı. Fakat ülfet zamanı gelip çatınca bu kötülüklerin hepsi ortadan kalktı.
  • بوی پیغامبر ببرد آن شیر نر  ** هم‌چنانک بوی یوسف را پدر  1175
  • O erkek aslan, Yusuf’un kokusunu alan Yakup gibi Peygamberin kokusunu aldı.
  • موجب ایمان نباشد معجزات  ** بوی جنسیت کند جذب صفات 
  • Mucizeler, imana sebep olmaz, sıfatları çeken cinsiyet kokusudur.
  • معجزات از بهر قهر دشمنست  ** بوی جنسیت پی دل بردنست 
  • Mucizeler, düşmanı kahretmek içindir. Halbuki cinsiyet kokusu, gönül almaya insanı âşık etmeye sebep olur.
  • قهر گردد دشمن اما دوست نی  ** دوست کی گردد ببسته گردنی 
  • Mucizeler, düşmanı kahreder ama dostu değil. Hiç dostun boynu bağlanır mı?
  • اندر آمد او ز خواب از بوی او  ** گفت سرگین‌دان درون زین گونه بو 
  • Hilâl uykudayken Peygamberin kokusunu aldı, bu gübrelik içindeki şu güzel koku nedir ki? dedi.
  • از میان پای استوران بدید  ** دامن پاک رسول بی‌ندید  1180
  • Derken atların, katırların ayakları arasında o eşi olmayan Peygamberin tertemiz eteğini gördü.
  • پس ز کنج آخر آمد غژغژان  ** روی بر پایش نهاد آن پهلوان 
  • Sürüne sürüne ahırın bucağından gelip o erin ayağına yüzünü, gözünü sürdü.
  • پس پیمبر روی بر رویش نهاد  ** بر سر و بر چشم و رویش بوسه داد 
  • Peygamber, yüzünü yüzüne sürdü. Başını, yüzünü, gözünü öptü.
  • گفت یا ربا چه پنهان گوهری  ** ای غریب عرش چونی خوشتری 
  • Rabbim dedi, sen ne gizli mücevhersin. Ey arş garibi, nasılsın, iyi misin?
  • گفت چون باشد خود آن شوریده خواب  ** که در آید در دهانش آفتاب 
  • Hilâl dedi ki: Uykusu dağılmış bir âşıkın ağzına gün doğarsa ne hale gelir?
  • چون بود آن تشنه‌ای کو گل چرد  ** آب بر سر بنهدش خوش می‌برد  1185
  • Toprak çiğneyen bir susuzu su, güzel bir halde başı üstünde taşırsa nasıl olur?
  • در بیان آنک مصطفی علیه‌السلام شنید کی عیسی علیه‌السلام بر روی آب رفت فرمود لو ازداد یقینه لمشی علی الهواء 
  • Mustafa aleyhisselâm,İsa aleyhisselâm’ın su üstünde yürüdüğünü duyunca “Yakıyni artsaydı hava üstünde yürürdü” buyurmuştur.
  • هم‌چو عیسی بر سرش گیرد فرات  ** که ایمنی از غرقه در آب حیات 
  • İsa gibi hani. Irmak onu baş üstünde tutardı; Abıhayat içinde gark olmadan emindi.
  • گوید احمد گر یقینش افزون بدی  ** خود هوایش مرکب و مامون بدی 
  • Ahmed dedi ki: Eğer yakıyni fazla olsaydı hava ona binek olurdu.
  • هم‌چو من که بر هوا راکب شدم  ** در شب معراج مستصحب شدم 
  • Benim gibi... Ben de havaya bindim, miraç gecesi hava üstünde yürüdüm.
  • گفت چون باشد سگی کوری پلید  ** جست او از خواب خود را شیر دید 
  • Hilâl dedi ki: Kör ve pis bir köpek, uykudan sıçrayıp kalkar da kendisini aslan olmuş görünce ne hale gelir?
  • نه چنان شیری که کس تیرش زند  ** بل ز بیمش تیغ و پیکان بشکند  1190
  • Fakat okla vurulan aslan gibi bir aslan değil, korkusundan kılıçların temrenlerin kırıldığı bir aslan!
  • کور بر اشکم رونده هم‌چو مار  ** چشمها بگشاد در باغ و بهار 
  • Yılan gibi karnı üstünde sürünüp giden bir körün gözü açılır, bağı, baharı görürse ne olur?