English    Türkçe    فارسی   

6
1482-1506

  • بیند اندر ذره خورشید بقا  ** بیند اندر قطره کل بحر را 
  • Zerrede ebedî varlık güneşini görür, katrada bütün denizi.
  • بار دیگر رجوع کردن به قصه‌ی صوفی و قاضی 
  • Yine sofi hikâyesi,sofiyle kadı
  • گفت صوفی در قصاص یک قفا  ** سر نشاید باد دادن از عمی 
  • Sofi dedi ki: Kafaya yenen bir sille yüzünden körcesine baş vermeye gelmez.
  • خرقه‌ی تسلیم اندر گردنم  ** بر من آسان کرد سیلی خوردنم 
  • Teslim hırkasını giyinmişim, bana sille yemek kolay gelir.
  • دید صوفی خصم خود را سخت زار  ** گفت اگر مشتش زنم من خصم‌وار  1485
  • Düşmanını pek arık gördü, ben de düşmanca bir yumruk vursam.
  • او به یک مشتم بریزد چون رصاص  ** شاه فرماید مرا زجر و قصاص 
  • Kalay gibi eriyip akıverecek. Derken padişah kısas emredecek.
  • خیمه ویرانست و بشکسته وتد  ** او بهانه می‌جود تا در فتد 
  • Zaten çadır harap, direk kırık, yıkılmaya bahane arıyor.
  • بهر این مرده دریغ آید دریغ  ** که قصاصم افتد اندر زیر تیغ 
  • Bu ölü herif için kılıç altına gitmek, kısasa razı olmak yazıktır doğrusu, yazık dedi.
  • چون نمی‌توانست کف بر خصم زد  ** عزمش آن شد کش سوی قاضی برد 
  • Onu dövemediğinden kadıya götürmeyi kurdu.
  • که ترازوی حق است و کیله‌اش  ** مخلص است از مکر دیو و حیله‌اش  1490
  • Çünkü kadı, Allahnın terazisidir. Kilesine şeytan hilesi giremez.
  • هست او مقراض احقاد و جدال  ** قاطع جن دو خصم و قیل و قال 
  • O, hasetlerin, çekişlerin makasıdır. İki düşmanın savaşını, dedikodusunu keser.
  • دیو در شیشه کند افسون او  ** فتنه‌ها ساکن کند قانون او 
  • Afsunu ,şeytanı şişeye hapseder. Kanunu, fitneleri yatıştırır.
  • چون ترازو دید خصم پر طمع  ** سرکشی بگذارد و گردد تبع 
  • Tamahkâr düşman teraziyi görünce serkeşliği bırakır, onun hükmüne uyar.
  • ور ترازو نیست گر افزون دهیش  ** از قسم راضی نگردد آگهیش 
  • Fakat terazi olmazsa çok bile versen payına razı olmaz.
  • هست قاضی رحمت و دفع ستیز  ** قطره‌ای از بحر عدل رستخیز  1495
  • Kadı rahmettir, savaşı defeder, kıyametteki adalet denizinden bir katradır o.
  • قطره گرچه خرد و کوته‌پا بود  ** لطف آب بحر ازو پیدا بود 
  • Karta, küçük ve ayağı kısa bile olsa denizin letafeti, ondan belli olur.
  • از غبار ار پاک داری کله را  ** تو ز یک قطره ببینی دجله را 
  • Gözündeki tozu temizledin mi bir katra’dan Dicle’yi görebilirsin.
  • جزوها بر حال کلها شاهدست  ** تا شفق غماز خورشید آمدست 
  • Cüzüler küllerin haline tanıktır. Gün battıktan sonra batıda beliren kızıllık, güneşin varlığını bildirir.
  • آن قسم بر جسم احمد راند حق  ** آنچ فرمودست کلا والشفق 
  • Allah “Güneş battıktan sonra batıda beliren kızıllığa and olsun” dediği zaman Ahmed’in cismine yemin etmiştir.
  • مور بر دانه چرا لرزان بدی  ** گر از آن یک دانه خرمن‌دان بدی  1500
  • Karınca, bir tanecik buğdayı görüp harmanı anlasaydı hiç o bir tane buğdayın üstüne titrer miydi?
  • بر سر حرف آ که صوفی بی‌دلست  ** در مکافات جفا مستعجلست 
  • Sen yine sözüne gel, sofi sabırsız. Yediği sillenin cezasını acele istemekte.
  • ای تو کرده ظلمها چون خوش‌دلی  ** از تقاضای مکافی غافلی 
  • Ey zulümler eden, nasıl oluyor da gönlün hoş, yaptığını çekmeyeceksin mi sanıyorsun da gafil oluyorsun?
  • یا فراموشت شدست از کرده‌هات  ** که فرو آویخت غفلت پرده‌هات 
  • Yoksa yaptıklarını unuttun mu ki gaflet, perdelerini indirdi?
  • گر نه خصمیهاستی اندر قفات  ** جرم گردون رشک بردی بر صفات 
  • Ardında düşmanların olmasaydı kâinat sana haset ederdi.
  • لیک محبوسی برای آن حقوق  ** اندک اندک عذر می‌خواه از عقوق  1505
  • Fakat sende olan hukuk yüzünden hapistesin. Yaptığın isyanlar yüzünden azar azar özür dilemeye bak.
  • تا به یکبارت نگیرد محتسب  ** آب خود روشن کن اکنون با محب 
  • Bak da ceza veren seni birden tutmasın. Ey dost, suyunu durult.