English    Türkçe    فارسی   

6
2433-2457

  • بعد از آن دیدم که که سه شاخ شد  ** چونک نور حق درو نفاخ شد 
  • Ondan sonra gördüm, Tanrı nuru, ona üfürünce dağ üçe ayrıldı.
  • وصف هیبت چون تجلی زد برو  ** می‌سکست از هم همی‌شد سو به سو 
  • Heybet sıfatı ona tecelli edince parçalar, birbirinden ayrıldı, her bir parçası bir tarafa gitti.
  • آن یکی شاخ که آمد سوی یم  ** گشت شیرین آب تلخ هم‌چو سم  2435
  • Bir parçası denize doğru gitti. Zehir gibi acı olan deniz suyu, bu yüzden tatlılaştı.
  • آن یکی شاخش فرو شد در زمین  ** چشمه‌ی دارو برون آمد معین 
  • İkinci parçası yere geçti, yerden tatlı sular, deva çeşmeleri kaynadı.
  • که شفای جمله رنجوران شد آب  ** از همایونی وحی مستطاب 
  • Tertemiz vahyin kutluluğundan o sular, bütün hastalara şifa kesildi.
  • آن یکی شاخ دگر پرید زود  ** تا جوار کعبه که عرفات بود 
  • Öbür parçası da derhal uçup da Kâbe’nin yanına gitti, Arafat dağı oldu.
  • باز از آن صعقه چو با خود آمدم  ** طور بر جا بد نه افزون و نه کم 
  • Sonra tekrar o sesten kendime geldim, bir de gördüm ki Tur yerindeydi, ne eksiği vardı, ne fazlalığı.
  • لیک زیر پای موسی هم‌چو یخ  ** می‌گدازید او نماندش شاخ و شخ  2440
  • Fakat Musa’nın ayağı altında buz gibi eriyordu. Ne çukuru kaldı ne tepesi.
  • با زمین هموار شد که از نهیب  ** گشت بالایش از آن هیبت نشیب 
  • Heybetten yerle bir oldu, tepesi de o heybetle eteğiyle birleşti.
  • باز با خود آمدم زان انتشار  ** باز دیدم طور و موسی برقرار 
  • Derken yine kendime geldim, gördüm ki Tur’la Musa, eskisi gidi durmakta.
  • وآن بیابان سر به سر در ذیل کوه  ** پر خلایق شکل موسی در وجوه 
  • Yalnız dağın eteğindeki çölde yüzleri Musa’ya benzeyen bir alay halk var.
  • چون عصا و خرقه‌ی او خرقه‌شان  ** جمله سوی طور خوش دامن کشان 
  • Onun gibi onların ellerinde de birer asâ var, hırkası, tıpkı onların hırkasına benziyor. Hepside eteğini çemremiş kendi turuna gitmekte.
  • جمله کفها در دعا افراخته  ** نغمه‌ی ارنی به هم در ساخته  2445
  • Hepsi ellerini duaya kaldırmış, “Rabbim bana görün” demeye koyulmuş.
  • باز آن غشیان چو از من رفت زود  ** صورت هر یک دگرگونم نمود 
  • Sonra yine o dalgınlıktan kendime geldim, her birinin sureti bana başka türlü göründü.
  • انبیا بودند ایشان اهل ود  ** اتحاد انبیاام فهم شد 
  • Hepsi de Tanrı âşığı peygamberdi bunların. Bu suretle bana peygamberlerin birliği anlatılmış oldu.
  • باز املاکی همی دیدم شگرف  ** صورت ایشان بد از اجرام برف 
  • Bu sırada yine o ulu melekleri gördüm. Kardan meydana gelmişti bunlar.
  • حلقه‌ی دیگر ملایک مستعین  ** صورت ایشان به جمله آتشین 
  • Bunlardan başka yardım dileyen bir halka melek daha vardı ki onlarda ateşten yaratılmışlardı.
  • زین نسق می‌گفت آن شخص جهود  ** بس جهودی که آخرش محمود بود  2450
  • O çıfıt böyle söyleyip duruyordu. Nice Yahudi vardır ki sonu iyi olur.
  • هیچ کافر را به خواری منگرید  ** که مسلمان مردنش باشد امید 
  • Hiçbir kâfiri hor görmeyin. Müslüman olarak ölebilir olur ya.
  • چه خبر داری ز ختم عمر او  ** تا بگردانی ازو یک‌باره رو 
  • Ömrünün sonundan ne haberin var ki ondan tamamı ile yüzünü çeviriyorsun.
  • بعد از ان ترسا در آمد در کلام  ** که مسیحم رو نمود اندر منام 
  • Ondan sonra Hıristiyan söze geldi. Dedi ki: Rüyada Mesih göründü..
  • من شدم با او به چارم آسمان  ** مرکز و مثوای خورشید جهان 
  • Onunla dördüncü kat göğe âlemin güneşinin bulunduğu durağa çıktım.
  • خود عجب‌های قلاع آسمان  ** نسبتش نبود به آیات جهان  2455
  • Gök kalelerinin şaşılacak şeylerini gördüm. Bu âlemdeki alâmetlere hiç benzemiyorlardı.
  • هر کسی دانند ای فخر البنین  ** که فزون باشد فن چرخ از زمین 
  • Oğulların gökçeği, herkes bilir ki gökyüzünün hüneri, elbette yeryüzünden üstündür.
  • حکایت اشتر و گاو و قج که در راه بند گیاه یافتند هر یکی می‌گفت من خورم 
  • Öküz, deve ve koç, yolda bir deste ot buldular. Her biri ben yiyeceğim dedi.
  • اشتر و گاو و قجی در پیش راه  ** یافتند اندر روش بندی گیاه 
  • Bir deve, bir öküz ve bir koç, yolda giderlerken bir bağ ot buldular.