English    Türkçe    فارسی   

6
3344-3368

  • بی ز تقلیدی نظر را پیشه کن  ** هم برای عقل خود اندیشه کن 
  • Taklide uymaksızın bakmayı adet edin, kendi aklını koru, onu düşün sen.
  • دیدن خوارزمشاه رحمه الله در سیران در موکب خود اسپی بس نادر و تعلق دل شاه به حسن و چستی آن اسپ و سرد کردن عمادالملک آن اسپ را در دل شاه و گزیدن شاه گفت او را بر دید خویش چنانک حکیم رحمةالله علیه در الهی‌نامه فرمود چون زبان حسد شود نخاس یوسفی یابی از گزی کرباس از دلالی برادران یوسف حسودانه در دل مشتریان آن چندان حسن پوشیده شد و زشت نمودن گرفت کی و کانوا فیه من الزاهدین 
  • (BASLIK YOK)
  • بود امیری را یکی اسپی گزین  ** در گله‌ی سلطان نبودش یک قرین  3345
  • Bir beyin pek güzel bir atı vardı. Padişahın at sürülerinde eşi yoktu.
  • او سواره گشت در موکب به گاه  ** ناگهان دید اسپ را خوارزمشاه 
  • Bir gün o ata binip padişahın alayına katıldı. Harzemşah’ın gözü, ansızın ona ilişti.
  • چشم شه را فر و رنگ او ربود  ** تا به رجعت چشم شه با اسپ بود 
  • Atın çalımı, rengi padişahın gözünü aldı. Dönünceye kadar o attan gözünü ayıramadı.
  • بر هر آن عضوش که افکندی نظر  ** هر یکش خوشتر نمودی زان دگر 
  • Hangi uzvuna baksa öbüründen daha güzel görünüyordu.
  • غیر چستی و گشی و روحنت  ** حق برو افکنده بد نادر صفت 
  • Çevikliğinden, güzelliğinden ruhaniyetinden başka Tanrı ona eşsiz bir güzellik vermişti.
  • پس تجسس کرد عقل پادشاه  ** کین چه باشد که زند بر عقل راه  3350
  • Padişah aklıyla şöyle bir, araştırdı. Bu nedir ki aklımı çeldi? Dedi.
  • چشم من پرست و سیرست و غنی  ** از دو صد خورشید دارد روشنی 
  • Gözüm böyle atları çok gördü, toktur, ganidir. Belki böyle güneş gibi iki yüz at görmüş, aydınlanmıştır.
  • ای رخ شاهان بر من بیذقی  ** نیم اسپم در رباید بی حقی 
  • Şahların ruhları bence beydaktır. Böyle olduğu halde nasıl olur da bir yarım at, haksız olarak gözümü çeler?
  • جادوی کردست جادو آفرین  ** جذبه باشد آن نه خاصیات این 
  • Yoksa büyücüleri yaratan bir büyü mü yaptı? Bu, onun çekişi olmalı, atın hassası değil.
  • فاتحه خواند و بسی لا حول کرد  ** فاتحه‌ش در سینه می‌افزود درد 
  • Fatiha okudu, bir hayli lahavle çekti. Fakat okuduğu fatiha gönlündeki derdi çoğalttı.
  • زانک او را فاتحه خود می‌کشید  ** فاتحه در جر و دفع آمد وحید  3355
  • Çünkü padişahı çeken zaten fatihaydı. Fatiha bir muradın olmasında, bir kötülükten kurtulmada birebirdir, ama onu bu derde sokan, fatihanın sahibi Tanrıydı.
  • گر نماید غیر هم تمویه اوست  ** ور رود غیر از نظر تنبیه اوست 
  • Göze bir başkasını gösterirse bu onun işidir. Gözden kendisinden başkası kaybolur, göz yalnız Hakk’ı görürse bu da onun uyandırmasıdır.
  • پس یقین گشتش که جذبه زان سریست  ** کار حق هر لحظه نادر آوریست 
  • Padişah, iyice anladı ki gönlünün akması Tanrıdan. Tanrının işi her an eşsiz örneksiz şeyler yaratmaktır.
  • اسپ سنگین گاو سنگین ز ابتلا  ** می‌شود مسجود از مکر خدا 
  • Onun hilesiyle taştan öküze , taştan ata tapar, secde ederler.
  • پیش کافر نیست بت را ثانیی  ** نیست بت را فر و نه روحانیی 
  • Kafire göre putun bir ikincisi olamaz. Halbuki putta ne bir kudret vardır, ne bir ruhaniyet.
  • چست آن جاذب نهان اندر نهان  ** در جهان تابیده از دیگر جهان  3360
  • Öyle olduğu halde o gizliden gizli gönülleri çekip duran nedir? O, bu aleme başka bir alemden parlamadadır.
  • عقل محجوبست و جان هم زین کمین  ** من نمی‌بینم تو می‌توانی ببین 
  • Bu pusuyu akıl da görmez can da. Ben göremiyorum sen görebiliyorsan gör.
  • چونک خوارمشه ز سیران باز گشت  ** با خواص ملک خود هم‌راز گشت 
  • Harzemşah, gezintiden dönünce saltanat erkanının ileri gelenlerine sırrını açtı.
  • پس به سرهنگان بفرمود آن زمان  ** تا بیارند اسپ را زان خاندان 
  • Derhal, çavuşlara o atı. Beyden alıp getirmelerini emretti.
  • هم‌چو آتش در رسیدند آن گروه  ** هم‌چو پشمی گشت امیر هم‌چو کوه 
  • Çavuşlar ateş gibi koşup vardılar. Dağ gibi olan o bey yüne döndü adeta.
  • جانش از درد و غبین تا لب رسید  ** جز عمادالملک زنهاری ندید  3365
  • Dertten elemden canı ağzına geldi. imadülmülk’ten başka derdine derman olacak kimseyi göremedi.
  • که عمادالملک بد پای علم  ** بهر هر مظلوم و هر مقتول غم 
  • İmadülmülk onun bayrağıydı. Herkes onun altına gelirdi; her zulüm gören dertten ölüm haline gelen koşar, ona başvururdu.
  • محترم‌تر خود نبد زو سروری  ** پیش سلطان بود چون پیغامبری 
  • Ulular içinde ondan daha saygılısı ondan daha üstünü yoktu. Padişahın tapısında adeta bir peygamberdi.
  • بی‌طمع بود او اصیل و پارسا  ** رایض و شب‌خیز و حاتم در سخا 
  • Vezirliğe tamahı yoktu. Soyu sopu temizdi zahitti, ibadet ehliydi, geceleri kalkar, Tanrıya ibadette bulunurdu, cömertlikte de sanki bir hatemdi.