- 
		   سایران در آسمانهای دگر ** غیر این هفت آسمان معتبر   755
 
		    - Onlar, bu meşhur yedi kat gökten başka diğer göklerde seyir ve hareket ederler.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    راسخان در تاب انوار خدا ** نی بهم پیوسته نی از هم جدا
 
		    - Birbirlerine bitişik ve birbirlerinden ayrı olmayan bu yıldızlar, Tanrı nurlarının ışığında dururlar.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    هر که باشد طالع او ز آن نجوم ** نفس او کفار سوزد در رجوم
 
		    - Her kimin talihi o yıldızlardan olursa o kimsenin zatı, kâfirleri taşlayıp yakar.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    خشم مریخی نباشد خشم او ** منقلب رو غالب و مغلوب خو
 
		    - Onun hışmı, bazen galip gelen, bazen mağlûp olan ve tesiri böylece değişerek yürüyen Mirrih’in hışmına benzemez.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    نور غالب ایمن از نقص و غسق ** در میان اصبعین نور حق
 
		    - Galip nur, noksandan ve karanlıktan emindir. Tanrı nurunun iki parmağı arasındadır.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   حق فشاند آن نور را بر جانها ** مقبلان برداشته دامانها   760
 
		    - O nuru, canlara Hak saçtı. Devletliler, onunla eteklerini doldurmuşlardır.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    و آن نثار نور را وایافته ** روی از غیر خدا بر تافته
 
		    - O nur saçısını bulan yüzünü Tanrı’nın gayrısından çevirmiştir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    هر که را دامان عشقی نابده ** ز آن نثار نور بیبهره شده
 
		    - Kimin aşk eteği yoksa o nur saçısından nasipsiz kalmıştır.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    جزوها را رویها سوی کل است ** بلبلان را عشق با روی گل است
 
		    - Cüzülerin yüzü, külle doğrudur. Bülbüllerin aşkı güledir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گاو را رنگ از برون و مرد را ** از درون جو رنگ سرخ و زرد را
 
		    - Öküzün rengini dışından, insanın rengini, sarı, kırmızı… her neyse içinden ara!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   رنگهای نیک از خم صفاست ** رنگ زشتان از سیاهآبهی جفاست   765
 
		    - İyi renkler, temizlik küpünden hâsıl olur. Çirkinlerin rengiyse, kirli kara sudan meydana gelir.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    صبغة الله نام آن رنگ لطیف ** لعنة الله بوی این رنگ کثیف
 
		    - O lâtif rengin adı “Sıbgatullah-Tanrı boyası” dır. Bu kirli rengin kokusu ise… Tanrı lânetidir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آن چه از دریا به دریا میرود ** از همانجا کامد آن جا میرود
 
		    - Denizden olan, yine denize gider; nerden gelmişse, yine oraya varır.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    از سر که سیلهای تیز رو ** وز تن ما جان عشق آمیز رو
 
		    - Dağ başından, hızlı hızlı akan seller; bizim tenimizden de aşka karışık olarak akıp giden can, aslına gidip kavuşur!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	       
		  
		  - 
		  آتش کردن پادشاه جهود و بت نهادن پهلوی آتش که هر که این بت را سجود کند از آتش برست
 
		  - Yahudi padişahının ateş yaktırması, ateşin yanına, kim puta secde ederse ateşten kurtuldu diye bir put diktirmesi
 
	        
	      
	       
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آن جهود سگ ببین چه رای کرد ** پهلوی آتش بتی بر پای کرد
 
		    - O köpek Yahudi, bak, ne tedbirde bulundu? Ateşin yanına bir put dikti.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   کان که این بت را سجود آرد برست ** ور نیارد در دل آتش نشست   770
 
		    - “Kim bu puta taparsa kurtulur. Secde etmeyen, ateşin tam ortasına oturur” dedi.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چون سزای این بت نفس او نداد ** از بت نفسش بتی دیگر بزاد
 
		    - O, bu nefis putunun cezasını vermeyince nefis putundan, başka bir put doğdu.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    مادر بتها بت نفس شماست ** ز آن که آن بت مار و این بت اژدهاست
 
		    - Putların anası nefsinizin putudur. Çünkü o put yılan, bu put ejderhadır.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آهن و سنگ است نفس و بت شرار ** آن شرار از آب میگیرد قرار
 
		    - Nefis; demir ve taştan yapılan çakmaktır, put kıvılcımdır. O kıvılcım su ile söner.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    سنگ و آهن ز آب کی ساکنشود ** آدمی با این دو کی ایمن شود
 
		    - Fakat taş ve demir (çakmak), su ile söner mi? Âdemoğlu’nda, bu ikisi oldukça ne vakit ve nasıl emin olur?
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   بت سیاهآبهست در کوزه نهان ** نفس مر آب سیه را چشمه دان   775
 
		    - Put, bir testide gizli kara sudur. Nefsi, muhakkak olarak o kara suya pınar bil.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آن بت منحوت چون سیل سیاه ** نفس بتگر چشمهای بر آب راه
 
		    - O, yontulmuş put, kara sel gibidir. Put yapan nefis, anayolda bir pınardır.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    صد سبو را بشکند یک پاره سنگ ** و آب چشمه میزهاند بیدرنگ
 
		    - Bir taş parçası yüz testiyi kırar ama pınar suyu durmadan kaynar.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بت شکستن سهل باشد نیک سهل ** سهل دیدن نفس را جهل است جهل
 
		    - Put kırmak kolay, gayet kolaydır. Fakat nefsi kolay görmek cahilliktir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    صورت نفس ار بجویی ای پسر ** قصهی دوزخ بخوان با هفت در
 
		    - Ey oğul, nefsin misal ve suretini istersen yedi kapılı cehennemin kıssasını oku!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   هر نفس مکری و در هر مکر ز آن ** غرقه صد فرعون با فرعونیان   780
 
		    - Nefsin her anda hilesi var, her hilesinde yüzlerce Firavun, Firavun’a uyanlarla boğulmuş!
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    در خدای موسی و موسی گریز ** آب ایمان را ز فرعونی مریز
 
		    - Mûsâ’nın Tanrısına ve Mûsâ’ya kaç; Firavun’luk ederek iman suyunu dökme!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    دست را اندر احد و احمد بزن ** ای برادر واره از بو جهل تن
 
		    - Ahad ve Ahmed’e yapış, ey kardeş, ten Ebucehl’inden kurtul!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	       
		  
		  - 
		  به سخن آمدن طفل در میان آتش و تحریض کردن خلق را در افتادن به آتش
 
		  - O Yahudi padişahının, küçük bir çocukla bir kadını getirip, o çocuğu ateşe atması, çocuğun dile gelerek halkı ateşe atılmağa teşvik eylemesi
 
	        
	      
	       
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    یک زنی با طفل آورد آن جهود ** پیش آن بت و آتش اندر شعله بود
 
		    - O Yahudi, bir kadını çocuğuyla putun önüne getirdi, ateş yalımlanmıştı.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    طفل از او بستد در آتش در فکند ** زن بترسید و دل از ایمان بکند
 
		    - Çocuğu, anasından alıp ateşe attı. Kadın korkup gönlünü imandan ayırdı.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   خواست تا او سجده آرد پیش بت ** بانگ زد آن طفل إنی لم أمت   785
 
		    - Kadın, put önünde secde etmek isteyince çocuk ateş içinde “Ben ölmedim” diye haykırdı.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    اندر آ ای مادر اینجا من خوشم ** گر چه در صورت میان آتشم
 
		    - “Ana, gel. Gerçi zahirde ateş içinde isem de ben burada iyiyim, hoşum.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چشم بند است آتش از بهر حجاب ** رحمت است این سر بر آورده ز جیب
 
		    - Bu ateş; perde olarak zahirde bir gözbağıdır. Fakat hakikatte mana yakasından baş çıkarmış, zuhur etmiş bir rahmettir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    اندر آ مادر ببین برهان حق ** تا ببینی عشرت خاصان حق
 
		    - Ana, gel de Tanrı’nın burhanını gör ki bu suretle Hak haslarının zevk ve işaretini de göresin.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    اندر آ و آب بین آتش مثال ** از جهانی کاتش است آبش مثال
 
		    - Ana, hakikatte ateş olan, fakat zahiren suya benzeyen bir âlemden çık, bu ateşe gir de ateşe benzeyen suyu gör!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   اندر آ اسرار ابراهیم بین ** کاو در آتش یافت سرو و یاسمین   790
 
		    - Ateşe gir de ateş içinde gül ve yasemin bulan İbrahim’in sırlarını gör.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    مرگ میدیدم گه زادن ز تو ** سخت خوفم بود افتادن ز تو
 
		    - Senden doğarken ölümü görüyordum, senden ayrılmaktan pek korkuyordum.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چون بزادم رستم از زندان تنگ ** در جهان خوش هوای خوب رنگ
 
		    - Hâlbuki senden doğunca havası hoş, rengi güzel bir âleme gelip dar bir zindandan kurtuldum.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    من جهان را چون رحم دیدم کنون ** چون در این آتش بدیدم این سکون
 
		    - Şimdi şu ateş içindeki sükûn ve rahatı bulunca dünyayı ana rahmi gibi görmeye başladım.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    اندر این آتش بدیدم عالمی ** ذره ذره اندر او عیسی دمی
 
		    - Bu ateş içinde bir âlem gördüm ki her zerresinde bir İsâ nefesi var.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   نک جهان نیست شکل هست ذات ** و آن جهان هست شکل بیثبات   795
 
		    - Şekli yok, kendisi var bir cihan… O zahiren var olan dünya ise sebatsız şekilden ibaret.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    اندر آ مادر به حق مادری ** بین که این آذر ندارد آذری
 
		    - Ana, analık hakkı için gel, gir… Bu ateşin ateşlik hassası yok.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    اندر آ مادر که اقبال آمده ست ** اندر آ مادر مده دولت ز دست
 
		    - Ana, gel, gir… Tam talih ve devlet zamanı… Ana, gel, gir… Devleti elinden kaçırma.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    قدرت آن سگ بدیدی اندر آ ** تا ببینی قدرت و لطف خدا
 
		    - O köpeğin kudretini gördün. Gel de bir de Tanrı’nın lütuf ve kudretini gör.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    من ز رحمت میکشانم پای تو ** کز طرب خود نیستم پروای تو
 
		    - Ben sana acıdığımdan ayağını çekiyorum, yoksa neşemden zaten seni kayıracak halde değilim.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   اندر آ و دیگران را هم بخوان ** کاندر آتش شاه بنهاده ست خوان   800
 
		    - İçeri gel, başkalarını da çağır ki padişah ateş içine sofra kurmuştur.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    اندر آیید ای مسلمانان همه ** غیر عذب دین عذاب است آن همه
 
		    - Ey Müslümanlar, hepiniz ateşe girin; din lezzetinden başka her şey azaptan ibarettir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    اندر آیید ای همه پروانهوار ** اندر این بهره که دارد صد بهار
 
		    - Ey ahali, hepiniz yüzlerce baharı olan bu nasibe pervane gibi gelin, atılın!” diye bağırdı.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بانگ میزد در میان آن گروه ** پر همیشد جان خلقان از شکوه
 
		    - O, cemaat ortasında böylece bağırmakta; halk, sesinden heybet içinde kalmaktaydı.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    خلق خود را بعد از آن بیخویشتن ** میفگندند اندر آتش مرد و زن
 
		    - Bunun üzerine kadın, erkek kendilerini, ihtiyarsız, ateşe atmağa başladılar.