English    Türkçe    فارسی   

2
586-635

  • لقمه‏ی زندانیان خوردی گزاف ** بر دل خلق از طمع چون کوه قاف‏
  • Bir bahane bulup zindandakilerin yiyeceklerini yerdi. Tamahı yüzünden halkın gönlüne Kafdağı gibi ağır gelmekteydi.
  • زهره نه کس را که لقمه‏ی نان خورد ** ز انکه آن لقمه‏ربا کاوش برد
  • Şerrinden kimsenin bir lokma ekmek yemeye kudreti yoktu. Çünkü hemen ucundan tutup kapardı.
  • هر که دور از دعوت رحمان بود ** او گدا چشم است اگر سلطان بود
  • Allah davetinden uzak olan, sultan bile olsa gözü açtır.
  • مر مروت را نهاده زیر پا ** گشته زندان دوزخی ز آن نان ربا
  • O adam da mürüvveti ayakaltına almıştı. O lokma kapıcının yüzünden bir cehennem kesilmişti.
  • گر گریزی بر امید راحتی ** ز آن طرف هم پیشت آید آفتی‏ 590
  • Bir rahata kavuşurum ümidiyle nereye kaçsan orada önüne bir âfet çıkar.
  • هیچ کنجی بی‏دد و بی‏دام نیست ** جز به خلوت‏گاه حق آرام نیست‏
  • Afetsiz, felaketiz hiçbir köşe yoktur. Allah’ın halvet yerinden başka hiçbir yerde dinlenmek, rahata kavuşmak mümkün değildir.
  • کنج زندان جهان ناگزیر ** نیست بی‏پا مزد و بی‏دق الحصیر
  • Kurtulmaya hiçbir çare olmayan bu dünya zindanının ayakbastı parası alınmayan, hapishane dayağı atılmayan bir bucağı yoktur.
  • و الله ار سوراخ موشی در روی ** مبتلای گربه چنگالی شوی‏
  • Vallahi fare deliğine girsen yine bir kedi pençeliye çatarsın.
  • آدمی را فربهی هست از خیال ** گر خیالاتش بود صاحب جمال‏
  • Âdemoğlu, hayalle gelişir. Hayalleri güzelse onunla rahatlaşır.
  • ور خیالاتش نماید ناخوشی ** می‏گدازد همچو موم از آتشی‏ 595
  • Yok... Eğer gözüne kötü hayaller görünürse ateşten eriyen mum gibi erir gider.
  • در میان مار و کژدم گر ترا ** با خیالات خوشان دارد خدا
  • Yılanların, akreplerin içinde bile olsan Allah, seni güzel hayallerle avutursa,
  • مار و کژدم مر ترا مونس بود ** کان خیالت کیمیای مس بود
  • Yılanlar, akrepler sana munis olur. Çünkü hayalin, aşağılık şeyleri altın yapan bir kimyadır.
  • صبر شیرین از خیال خوش شده ست ** کان خیالات فرج پیش آمده ست‏
  • Sabır, güzel hayallerle tatlılaşır. Çünkü her şeyden evvel içinde bulunduğun sıkıntıdan kurtulma hayaline düşersin.
  • آن فرج آید ز ایمان در ضمیر ** ضعف ایمان ناامیدی و زحیر
  • O kurtuluş ümidi, içteki imandan gelir. İman zayıflığından da ümitsizliğe, iç sıkıntısına uğrarsın.
  • صبر از ایمان بیابد سر کله ** حیث لا صبر فلا إیمان له‏ 600
  • Sabır, iman yüzünden baş tacı olur. Bundan dolayıdır ki sabrı olmayanın imanı da yoktur.
  • گفت پیغمبر خداش ایمان نداد ** هر که را صبری نباشد در نهاد
  • Peygamber “Allah, gönlünde sabrı olmayana iman da vermemiştir.” dedi.
  • آن یکی در چشم تو باشد چو مار ** هم وی اندر چشم آن دیگر نگار
  • O, senin gözüne yılan gibi görünür ama ötekinin gözüne güzel görünür.
  • ز انکه در چشمت خیال کفر اوست ** و آن خیال مومنی در چشم دوست‏
  • Çünkü senin gözünde onun küfrünün, kötülüğünün hayali var, halbuki dostun gözünde onun müminlik hayali cilve etmekte.
  • کاندر این یک شخص هر دو فعل هست ** گاه ماهی باشد او و گاه شست‏
  • Görüyorsun ya... Bu bir kişide iki iş de var. Gâh balık oluyor, gâh olta!
  • نیم او مومن بود نیمیش گبر ** نیم او حرص آوری نیمیش صبر 605
  • Yarısı mümin, yarısı kâfir. Yarısı hırs, yarısı sabır!
  • گفت یزدانت فمنکم مومن ** باز منکم کافر گبر کهن‏
  • Allah “ İçimizde mümin var de var, kâfir ve eski putperest de” dedi.
  • همچو گاوی نیمه‏ی چپش سیاه ** نیمه‏ی دیگر سپید همچو ماه‏
  • Öküz gibi... Yarısı kara, yarısı ay gibi bembeyaz.
  • هر که این نیمه ببیند رد کند ** هر که آن نیمه ببیند کد کند
  • Bu yarısını gören onu almaz, öbür tarafını gören almak ister, üstüne düşer.
  • یوسف اندر چشم اخوان چون ستور ** هم وی اندر چشم یعقوبی چو حور
  • Yusuf, kardeşinin gözünde canavar gibiydi, fakat yine o Yusuf, Yakup’un gözüne huri gibi geliyordu.
  • از خیال بد مر او را زشت دید ** چشم فرع و چشم اصلی ناپدید 610
  • Fer’e ait göz, kötü hayal yüzünden onu çirkin gördü, asli gözse ortada yoktur.
  • چشم ظاهر سایه‏ی آن چشم دان ** هر چه آن بیند بگردد این بد آن‏
  • Zahiri gözü, o asli gözün gölgesi bil. O ne görürse bil ki, bu da onu görür.
  • تو مکانی اصل تو در لامکان ** این دکان بر بند و بگشا آن دکان‏
  • Sen bir mekândasın, aslın Lâmekândır. Bu dükkânı kapa da o dükkânı aç.
  • شش جهت مگریز زیرا در جهات ** ششدره است و ششدره مات است مات‏
  • Altı cihete kaçma, çünkü o cihetlerde altı kapı vardır. Tavlada altı kapı da alındı mı karşıda ki mat oldu! Mat.
  • شکایت کردن اهل زندان پیش وکیل قاضی از دست آن مفلس
  • Zindandakilerin, Kadı’nın vekiline o müflisi şikâyet etmeleri
  • با وکیل قاضی ادراک‏مند ** اهل زندان در شکایت آمدند
  • Zindandakiler, Kadı’nın anlayışlı vekiline şikâyet ederek dediler ki:
  • که سلام ما به قاضی بر کنون ** باز گو آزار ما زین مرد دون‏ 615
  • “ Hemen bizim selâmımızı kadıya götür, bu aşağılık adamdan incindiğimizi söyle.
  • کاندر این زندان بماند او مستمر ** یاوه تاز و طبل‏خوار است و مضر
  • O, boşboğaz, obur ve muzır herif, bu zindanda kalıp duruyor.
  • چون مگس حاضر شود در هر طعام ** از وقاحت بی‏صلا و بی‏سلام‏
  • Kötü ve çirkin huyu yüzünden sinek gibi çağrılmadan selâmsız, sabahsız her yemeğe konmada.
  • پیش او هیچ است لوت شصت کس ** کر کند خود را اگر گوییش بس‏
  • Altmış kişinin yemeği ona yetişmiyor. Ne kadar söylesek vurdumduymazlıktan geliyor.
  • مرد زندان را نیاید لقمه‏ای ** ور به صد حیلت گشاید طعمه‏ای‏
  • Yüzlerce hileli tedbirlerle sofraya oturdu mu zindandakilere bir lokma bile kalmıyor.
  • در زمان پیش آید آن دوزخ گلو ** حجتش این که خدا گفتا کلوا 620
  • Sofra serildi mi o cehennem boğazlı herif hemen gelip oturuyor. Delili de şu: Allah, yiyin dedi!
  • زین چنین قحط سه ساله داد داد ** ظل مولانا ابد پاینده باد
  • Üç yıllık kıtlığa benzeyen bu adamdan elaman. Efendimizin ömrü ebedî olsun!
  • یا ز زندان تا رود این گاومیش ** یا وظیفه کن ز وقفی لقمه‏ایش‏
  • Ya bu sığırı zindandan defolup gitsin yahut doyması için vakıftan bir maaş tayin edilsin.
  • ای ز تو خوش هم ذکور و هم اناث ** داد کن المستغاث المستغاث‏
  • Ey hem erkeğin, hem kadının memnuniyetini kazanan, bize imdat eyle imdat!”
  • سوی قاضی شد وکیل با نمک ** گفت با قاضی شکایت یک به یک‏
  • Tatlı sözlü vekil, Kadı’nın yanına gelip halkın şikâyetlerini bir, bir anlattı.
  • خواند او را قاضی از زندان به پیش ** پس تفحص کرد از اعیان خویش‏ 625
  • Kadı, o adamı zindandan çağırttı. Kendi adamlarından da işi tahkik etti.
  • گشت ثابت پیش قاضی آن همه ** که نمودند از شکایت آن رمه‏
  • Zindandakilerin şikâyetlerinde haklı olduklarını anladı.
  • گفت قاضی خیز از این زندان برو ** سوی خانه‏ی مرده‏ریگ خویش شو
  • “ Hemen zindandan git; sahipsiz kalası herif, var evine yıkıl!” dedi.
  • گفت خان و مان من احسان تست ** همچو کافر جنتم زندان تست‏
  • Herif dedi ki: “ Benim evim, barkım, senin ihsanından ibaret. Kâfir gibi, zindanın bana cennettir.
  • گر ز زندانم برانی تو به رد ** خود بمیرم من ز تقصیری و کد
  • Eğer beni zindandan sürersen yoksulluktan, ihtiyaçtan öldüm gitti!
  • همچو ابلیسی که می‏گفت ای سلام ** رب أنظرنی إلی یوم القیام‏ 630
  • İblis gibi, Yarabbi, beni kıyamete kadar yaşat.
  • کاندر این زندان دنیا من خوشم ** تا که دشمن زادگان را می‏کشم‏
  • Ben bu dünya zindanında rahatım. Beni yaşat da düşmanımın evlâdını tepeleyeyim.
  • هر که او را قوت ایمانی بود ** و ز برای زاد ره نانی بود
  • Kimin imandan nasibi varsa, kimin yol için bir lokma ekmeği mevcutsa,
  • می‏ستانم گه به مکر و گه به ریو ** تا بر آرند از پشیمانی غریو
  • Ondan, o azığı, o ekmeği gâh hile, gâh hud’a ile alayım da pişmanlıktan feryada başlasın.
  • گه به درویشی کنم تهدیدشان ** گه به زلف و خال بندم دیدشان‏
  • Onları bazen yoksullukla korkutayım, bazen güzelliğin saçlarıyla, benleriyle gözlerini bağlayayım, dedi.
  • قوت ایمانی در این زندان کم است ** وان که هست از قصد این سگ در خم است‏ 635
  • Bu zindanda iman azığı azdır. Bu azığa sahip olanlar da köpeğin korkusundan ıstırap içindedir.