English    Türkçe    فارسی   

4
3443-3492

  • باز ازین سو کرد کژ خون آب شد ** قبطی اندر خشم و اندر تاب شد
  • Tekrar kendi tarafına eğdi, kan su oldu... Kıpti kızdı alevlendi.
  • ساعتی بنشست تا خشمش برفت ** بعد از آن گفتش کای صمصام زفت
  • Bir müddet oturdu... hiddeti geçince dedi ki: Ey ulu kılıç,
  • ای برادر این گره را چاره چیست ** گفت این را او خورد کو متقیست 3445
  • Ey kardeş, şu düğümün açılmasına çare nedir?İsrail oğlu dedi ki: Bunu takva sahibi içer.
  • متقی آنست کو بیزار شد ** از ره فرعون و موسی‌وار شد
  • Takva sahibi da Firavun’un gittiği yoldan usanan, Musa’laşan kişidir.
  • قوم موسی شو بخور این آب را ** صلح کن با مه ببین مهتاب را
  • Musa’ya uy, Musa kavmi ol da bu suyu iç... ayla uzlaş da ay ışığını gör.
  • صدهزاران ظلمتست از خشم تو ** بر عبادالله اندر چشم تو
  • Tanrı kullarına kızgınlığından gözünde yüz binlerce karanlık var!
  • خشم بنشان چشم بگشا شاد شو ** عبرت از یاران بگیر استاد شو
  • Kızgınlığını yatıştır da gözlerini aç, neşelen... dostlarından ibret al da üstat ol!
  • کی طفیل من شوی در اغتراف ** چون ترا کفریست هم‌چون کوه قاف 3450
  • Sende Kaf dağı gibi küfür varken nasıl olur da Nil’den avucuna su almada bana tabi olabilirsin sen?
  • کوه در سوراخ سوزن کی رود ** جز مگر که آن رشته‌ی یکتا شود
  • Dağ iğne deliğinden geçer mi hiç? Geçer... ancak tek bir iplik haline gelirse!
  • کوه را که کن به استغفار و خوش ** جام مغفوران بگیر و خوش بکش
  • Dağı tövbenle saman çöpü haline getir de suçları bağışlananların kadehini güzelce al, hoş bir hal de çek gitsin.
  • تو بدین تزویر چون نوشی از آن ** چون حرامش کرد حق بر کافران
  • Fakat bu hileyle onu nasıl içebilirsin ki Tanrı, onu kafirlere hâram etmiştir.
  • خالق تزویر تزویر ترا ** کی خرد ای مفتری مفترا
  • A iftiralara uğramış iftiracı, hileyi düzeni yaratan Tanrı, nasıl olur da senin hilene, düzenine kapılır?
  • آل موسی شو که حیلت سود نیست ** حیله‌ات باد تهی پیمودنیست 3455
  • Musa kavminden ol... hilenin faydası yok... senin hilen yel ölçmekten ibaret!
  • زهره دارد آب کز امر صمد ** گردد او با کافران آبی کند
  • Suyun haddimi var, Tanrı emrini terk etsin de kafirlere su olsun!
  • یا تو پنداری که تو نان می‌خوری ** زهر مار و کاهش جان می‌خوری
  • Sen sanıyor musun ki ekmek yemektesin? Yılan zehri, ömür törpüsü yiyorsun sen!
  • نان کجا اصلاح آن جانی کند ** کو دل از فرمان جانان بر کند
  • Fakat sevgilinin buyruğunu terk eden kişiye nasıl yarar?
  • یا تو پنداری که حرف مثنوی ** چون بخوانی رایگانش بشنوی
  • Sanır mısın ki Mesnevi sözlerini okuyasın da ucuzca, bedavaca duyasın, anlayasın!
  • یا کلام حکمت و سر نهان ** اندر آید زغبه در گوش و دهان 3460
  • Yahut hikmet sözleri ve gizli sırlar, kolayca kulağına girsin ağzına gelsin!
  • اندر آید لیک چون افسانه‌ها ** پوست بنماید نه مغز دانه‌ها
  • Duyarsın, duyarsın ama sana masal gibi gelir... dışyüzünü duyarsın, iç yüzünü değil!
  • در سر و رو در کشیده چادری ** رو نهان کرده ز چشمت دلبری
  • Bir güzel, başına, yüzüne çarşafını örtmüş, senden yüzünü gizlemiş!
  • شاه‌نامه یا کلیله پیش تو ** هم‌چنان باشد که قرآن از عتو
  • İnadından Kuran, sana nasıl gelirse Şehname yahut Kilile ve Demine de öyle gelir!
  • فرق آنگه باشد از حق و مجاز ** که کند کحل عنایت چشم باز
  • İnayet sürmesi gözünü aydınlatır, açarsa doğrucuyla mecazı o vakit ayırt eder, anlarsın!
  • ورنه پشک و مشک پیش اخشمی ** هر دو یکسانست چون نبود شمی 3465
  • Yoksa koku almayan adama mis de bir, fışkı da... değil mi ki koku almıyor!
  • خویشتن مشغول کردن از ملال ** باشدش قصد از کلام ذوالجلال
  • Ululuk ıssı Tanrının sözünü okumaktan maksat kendini usançtan, elemden kurtarmaktır.
  • کاتش وسواس را و غصه را ** زان سخن بنشاند و سازد دوا
  • Çünkü vesvese ve gussa ateşi, bu sözle yatışır... bu söz, insanın derdine deva olur.
  • بهر این مقدار آتش شاندن ** آب پاک و بول یکسان شدن به فن
  • Bu kadar bir ateşi söndürmede akılca duru ve temiz su da birdir, sidik de!
  • آتش وسواس را این بول و آب ** هر دو بنشانند هم‌چون وقت خواب
  • Vesvese ateşini, su da sidik de... her ikisi de uykunun, dert ve gussa ateşini söndürmesi gibi söndürür.
  • لیک گر واقف شوی زین آب پاک ** که کلام ایزدست و روحناک 3470
  • Fakat Tanrının ruhlu sözü olan bu temiz suyun,
  • نیست گردد وسوسه کلی ز جان ** دل بیابد ره به سوی گلستان
  • Candan bütün vesveseleri tamamı ile giderdiğini bilsen gönül, gül bahçesinin yolunu bulur, o bahçeye varır.
  • زانک در باغی و در جویی پرد ** هر که از سر صحف بویی برد
  • Çünkü Tanrı kitaplarının sırrından bir koku alan, bağlarda, dere kıyılarında uçar durur.
  • یا تو پنداری که روی اولیا ** آنچنان که هست می‌بینیم ما
  • Sen yoksa velilerin yüzünü de bizim gördüğümüz gibi midir sanırsın?
  • در تعجب مانده پیغامبر از آن ** چون نمی‌بینند رویم مومنان
  • Peygamber bile müminler nasıl oluyor da benim yüzümü göremiyorlar diye hayrette kaldı.
  • چون نمی‌بینند نور روم خلق ** که سبق بردست بر خورشید شرق 3475
  • Halk, nasıl oluyor da yüzümün nurunu görmüyorlar? Halbuki o nur, doğu güneşinin nurunu bile aştı...
  • ور همی‌بینند این حیرت چراست ** تا که وحی آمد که آن رو در خفاست
  • Yok, görüp duruyorlarsa bu şaşırma nedir? diyordu. Nihayet o yüz, gizlilikler âlemindedir diye vahiy geldi.
  • سوی تو ماهست و سوی خلق ابر ** تا نبیند رایگان روی تو گبر
  • Yüzünü kâfirler görmesin diye sence ay ama halka göre bulut.
  • سوی تو دانه‌ست و سوی خلق دام ** تا ننوشد زین شراب خاص عام
  • Bu şaraptan halk ve ileri gelenler içmesin diye sence tane ama halka göre tuzak!
  • گفت یزدان که تراهم ینظرون ** نقش حمامند هم لا یبصرون
  • Tanrı, “Onlar sana bakarlar” fakat hamam duvarındaki resimlere benzerler... “Bakarlar da görmezler” dedi.
  • می‌نماید صورت ای صورت‌پرست ** که آن دو چشم مرده‌ی او ناظرست 3480
  • Ey resme tapan, resim de o iki sönük gözle sana bakar,öyle görünür.
  • پیش چشم نقش می‌آری ادب ** کو چرا پاسم نمی‌دارد عجب
  • Onun huzurunda terbiyeni takınırsın... fakat onun hiç aldırış etmediğini görünce neden bana riayet etmiyor ki diye hayretlere düşersin.
  • از چه پس بی‌پاسخست این نقش نیک ** که نمی‌گوید سلامم را علیک
  • Neden bu güzel resim, sorularına cevap vermiyor... neden verdiğim selâmı almıyor?
  • می‌نجنباند سر و سبلت ز جود ** پاس آنک کردمش من صد سجود
  • Ben, ona yüzlerce secde ettiğim halde neden o, bir lûtfedip başını, sakalını oynatmıyor dersin?
  • حق اگر چه سر نجنباند برون ** پاس آن ذوقی دهد در اندرون
  • Tanrı da dış âlemde görünmez, baş oynatmaz ama buna karşılık içine öyle bir zevk verir ki,
  • که دو صد جنبیدن سر ارزد آن ** سر چنین جنباند آخر عقل و جان 3485
  • O zevk, iki yüz baş sallamaya değer... işte akıl ve can böyle baş sallar!
  • عقل را خدمت کنی در اجتهاد ** پاس عقل آنست که افزاید رشاد
  • Çalışıp çabalar akla hizmet edersen aklın sana yapacağı şey şudur: Seni doğru yola ulaştırır; bu yola ulaşma vesilelerini arttırır.
  • حق نجنباند به ظاهر سر ترا ** لیک سازد بر سران سرور ترا
  • Tanrı sana açıkça baş sallamaz ama seni başlara başbuğ yapar!
  • مر ترا چیزی دهد یزدان نهان ** که سجود تو کنند اهل جهان
  • Tanrı, sana gizlice öyle bir şey verir ki bütün dünyadakiler sana secde ederler.
  • آنچنان که داد سنگی را هنر ** تا عزیز خلق شد یعنی که زر
  • Nitekim bir taşa da değer verdi mi o taş, yani altın, halka göre yüce olur.
  • قطره‌ی آبی بیابد لطف حق ** گوهری گردد برد از زر سبق 3490
  • Bir katra su, tanrı lûtfuna nail olur da inci kesilir, altını bile geçer.
  • جسم خاکست و چو حق تابیش داد ** در جهان‌گیری چو مه شد اوستاد
  • Beden topraktır, fakat Tanrı ona bir ışık verdi mi âlemi kaplamada, dünyayı zapt etmede ay gibi üstat olur.
  • هین طلسمست این و نقش مرده است ** احمقان را چشمش از ره برده است
  • Kendine gel... bu hükümdarlar, bir tılsımdan, ölü bir resimden ibarettirler. Fakat bakar gibi görünürler de ahmakların yollarını keserler.