English    Türkçe    فارسی   

4
798-847

  • خود رها کن لشکر دیو و پری ** کز میان جان کنندم صفدری
  • Belkıs, cin ve şeytan askerlerini bir tarafa bırak, çünkü onlar, benim emrime canla başla uyarlar, benim hükmümle saflar yararlar!
  • ملک را بگذار بلقیس از نخست ** چون مرا یابی همه ملک آن تست
  • Belkıs, önce saltanatı bırak... Çünkü beni buldun mu bütün devlet ve mal, mülk senin olur!
  • خود بدانی چون بر من آمدی ** که تو بی من نقش گرمابه بدی 800
  • Yanıma gelince zaten anlayacaksın ki bensiz bir hamam nakşından, hamamdaki bir resimden ibaretmişsin!
  • نقش اگر خود نقش سلطان یا غنیست ** صورتست از جان خود بی چاشنیست
  • Resim, ister padişah resmi olsun, ister zengin resmi... Değil mi ki resimdir, candan nasibi yoktur!
  • زینت او از برای دیگران ** باز کرده بیهده چشم و دهان
  • O, başkaları için bezenmiştir... Beyhude yere ağzını, gözünü açmıştır.
  • ای تو در بیگار خود را باخته ** دیگران را تو ز خود نشناخته
  • Sen, kendi kendine savaşa girişmişsin... Başkalarını kendin olarak tanımamış, anlamamışsın!
  • تو به هر صورت که آیی بیستی ** که منم این والله آن تو نیستی
  • Sen hangi surette rastlasan, bu, benim diye durup kalıyorsun ama vallahi o, sen değilsin!
  • یک زمان تنها بمانی تو ز خلق ** در غم و اندیشه مانی تا به حلق 805
  • Bir zamancağız halktan uzaklaşsan, yapayalnız kalsan ta boğazına kadar gama, endişeye batarsın.
  • این تو کی باشی که تو آن اوحدی ** که خوش و زیبا و سرمست خودی
  • Hâlbuki bu, nasıl sen olabilir? Sen o tek kişisin; Sen kendinin güzelisin, kendinin dilberisin, kendinin sarhoşusun!
  • مرغ خویشی صید خویشی دام خویش ** صدر خویشی فرش خویشی بام خویش
  • Kendinin kuşu, kendinin avı, kendinin tuzağısın... Kendinin başköşesi, kendinin döşemesi, kendinin damısın!
  • جوهر آن باشد که قایم با خودست ** آن عرض باشد که فرع او شدست
  • Cevher ona derler ki varlığı, kendi kendine olsun... Onunla var olan, onun feri bulunan şey, arazdır.
  • گر تو آدم‌زاده‌ای چون او نشین ** جمله ذریات را در خود ببین
  • Sen de Âdemoğluysan onun gibi ol, bütün zürriyetleri kendinde gör!
  • چیست اندر خم که اندر نهر نیست ** چیست اندر خانه که اندر شهر نیست 810
  • Testide ne vardır ki nehirde olmasın... Evde ne vardır ki şehirde bulunmasın!
  • این جهان خمست و دل چون جوی آب ** این جهان حجره‌ست و دل شهر عجاب
  • Bu âlem bir testidir, gönül de ırmak suyuna benzer. Bu âlem odadır, gönülse görülmedik ve şaşılacak şeylerle dolu bir şehir!
  • پیدا کردن سلیمان علیه‌السلام کی مرا خالصا لامر الله جهدست در ایمان تو یک ذره غرضی نیست مرا نه در نفس تو و حسن تو و نه در ملک تو خود بینی چون چشم جان باز شود به نورالله
  • Süleyman aleyhisselâm’ın, benim senin imana gelmeni istemem; ancak Allah rızası içindi; ne nefsinde, ne güzelliğinde, ne de saltanatında bir zerre garezim yok. Allah nuruyla gözüm açılsın, sen de görürsün demesi
  • هین بیا که من رسولم دعوتی ** چون اجل شهوت‌کشم نه شهوتی
  • Hemencecik gel... Ben, seni davet eden bir elçiyim... Ecel gibi şehveti öldürücüyüm, şehvete esir değil!
  • ور بود شهوت امیر شهوتم ** نه اسیر شهوت روی بتم
  • Hatta şehvetin olsa bile şehvette emîrim... Bir güzelin yüzünü görüp şehvet esiri olmam ben!
  • بت‌شکن بودست اصل اصل ما ** چون خلیل حق و جمله انبیا
  • Aslımızın aslı, Halil ve bütün peygamberler gibi putları kıran kişilerdir.
  • گر در آییم ای رهی در بتکده ** بت سجود آرد نه ما در معبده 815
  • Ey esir, biz put haneye girsek bile puta secde etmeyiz, put bize secde eder.
  • احمد و بوجهل در بتخانه رفت ** زین شدن تا آن شدن فرقیست زفت
  • Ahmed de put haneye gitti, Ebu Cehil de... Fakat bunun gitmesiyle onun gitmesi arasında pek büyük bir fark var!
  • این در آید سر نهند او را بتان ** آن در آید سر نهد چون امتان
  • Bu put haneye girdi mi putlar baş kor, secdeye kapanır... O girdi mi ümmetler gibi putlara secde eder!
  • این جهان شهوتی بتخانه‌ایست ** انبیا و کافران را لانه‌ایست
  • Şehvete mensup olan bu âlem de put hanedir... Hem peygamberlere yuvadır, hem kâfirlere!
  • لیک شهوت بنده‌ی پاکان بود ** زر نسوزد زانک نقد کان بود
  • Fakat şehvet, pak kişilere kuldur... Halis altını ateş yakmaz!
  • کافران قلب‌اند و پاکان هم‌چو زر ** اندرین بوته درند این دو نفر 820
  • Kâfirler kalptır, temiz kişilerse altına benzerler. Her iki kısım da bu potanın içindedir.
  • قلب چون آمد سیه شد در زمان ** زر در آمد شد زری او عیان
  • Potaya kalp olan girdi mi hemen kararır... Altın girdi mi altınlığı belli olur.
  • دست و پا انداخت زر در بوته خوش ** در رخ آتش همی خندد رگش
  • Altın, elini kolunu açar da potaya atılır, ateş içinde hoş bir surette gülümser durur!
  • جسم ما روپوش ما شد در جهان ** ما چو دریا زیر این که در نهان
  • Âlemde cismimiz, bizim yüzümüzü örtmektedir... Biz, samanla örtülü deniz gibiyiz!
  • شاه دین را منگر ای نادان بطین ** کین نظر کردست ابلیس لعین
  • Din padişahına toprak diye bakma a bilgisiz! Melûn Şeytan da Âdem’e bu bakışla bakmıştı.
  • کی توان اندود این خورشید را ** با کف گل تو بگو آخر مرا 825
  • Sen söyle bana bakayım... Hiç bu güneş, balçıkla sıvanabilir mi?
  • گر بریزی خاک و صد خاکسترش ** بر سر نور او برآید بر سرش
  • Nura yüzlerce toz toprak döksen yine görünür, yine baş gösterir, parlar!
  • که کی باشد کو بپوشد روی آب ** طین کی باشد کو بپوشد آفتاب
  • Saman da nedir ki suyun yüzünü örtsün! Toprak da kim oluyor ki güneşi kapatabilsin!
  • خیز بلقیسا چو ادهم شاه‌وار ** دود ازین ملک دو سه روزه بر آر
  • Kalk ey Belkıs, Ethem gibi padişâhcasına şu iki üç günlük saltanat dumanını dağıt!
  • باقی قصه‌ی ابراهیم ادهم قدس‌الله سره
  • Allah sırrını kutlasın, İbrahim Edhem’in arta kalan hikâyesi
  • بر سر تختی شنید آن نیک‌نام ** طقطقی و های و هویی شب ز بام
  • O iyi adlı, iyi sanlı padişah, bir gece tahtında otururken damda bir tıkırtı, bir hay huy duydu.
  • گامهای تند بر بام سرا ** گفت با خود این چنین زهره کرا 830
  • Sarayın damında sert sert adımlar atılıyordu... Kendi kendine kimin ne haddine dedi.
  • بانگ زد بر روزن قصر او که کیست ** این نباشد آدمی مانا پریست
  • Sarayın penceresinden “Kim o... bu, insan olamaz, peri olmalı herhalde” diye seslendi.
  • سر فرو کردند قومی بوالعجب ** ما همی گردیم شب بهر طلب
  • Hiç görülmemiş bir bölük halk, damdan başlarını indirdiler... Dediler ki: Kaybımız var, gece vakti onu arayıp duruyoruz.
  • هین چه می‌جویید گفتند اشتران ** گفت اشتر بام بر کی جست هان
  • İbrahim Edhem “Ne arıyorsunuz?” dedi. Dediler ki: Develerimizi! İbrahim Edhem “Damda deve arandığını kim görmüş?” deyince,
  • پس بگفتندش که تو بر تخت جاه ** چون همی جویی ملاقات اله
  • Dediler ki: “Peki... Öyleyse sen taht üstünde oturur, padişahlık ederken Allah’ı bulmayı nasıl arıyor, nasıl umuyorsun?”
  • خود همان بد دیگر او را کس ندید ** چون پری از آدمی شد ناپدید 835
  • İşte bu oldu, bundan sonra bir daha İbrahim Edhem’i kimse görmedi... Peri gibi insanların gözünden kayboldu!
  • معنی‌اش پنهان و او در پیش خلق ** خلق کی بینند غیر ریش و دلق
  • Kendisi, halkın gözü önündeydi ama manası gizliydi... Halk, sakaldan, hırkadan başka neyi görür ki?
  • چون ز چشم خویش و خلقان دور شد ** هم‌چو عنقا در جهان مشهور شد
  • Kendi gözünden de kayboldu, halkın gözünden de... İşte ondan sonra zümrüdü anka gibi âlemde meşhur oldu.
  • جان هر مرغی که آمد سوی قاف ** جمله‌ی عالم ازو لافند لاف
  • Hangi kuşun canı, Kaf dağına geldiyse bütün âlem onu söyler, ondan bahseder.
  • چون رسید اندر سبا این نور شرق ** غلغلی افتاد در بلقیس و خلق
  • Bu doğu nuru da Sebe’e vurunca Belkıs’a da, oradaki halka da bir velveledir düştü!
  • روحهای مرده جمله پر زدند ** مردگان از گور تن سر بر زدند 840
  • Ölmüş ruhların hepsi dirildiler, kanat çırptılar... Öldüler, ten mezarlarından başkaldırdılar!
  • یک دگر را مژده می‌دادند هان ** نک ندایی می‌رسد از آسمان
  • Birbirlerine “Bak... Gökten bir sestir geldi” diye müjde vermeye başladılar.
  • زان ندا دینها همی‌گردند گبز ** شاخ و برگ دل همی گردند سبز
  • O sesten dinler gürbüzleşti... Gönüllerin dalları, yaprakları yeşerdi!
  • از سلیمان آن نفس چون نفخ صور ** مردگان را وا رهانید از قبور
  • Süleyman’dan gelen o nefes, Sur üfürülmüş gibi ölüleri mezarlarından kurtardı.
  • مر ترا بادا سعادت بعد ازین ** این گذشت الله اعلم بالیقین
  • Ey dinleyen, yakini Allah daha iyi bilir ya, bu devir geçti... (Kendi zamanına ve zamanının Süleyman’ına dikkat et de) bundan böyle kutluluk senin olsun!
  • بقیه‌ی قصه‌ی اهل سبا و نصیحت و ارشاد سلیمان علیه‌السلام آل بلقیس را هر یکی را اندر خور خود و مشکلات دین و دل او و صید کردن هر جنس مرغ ضمیری به صفیر آن جنس مرغ و طعمه‌ی او
  • Sebe’nin ehlinin geri kalan hikâyesi, Süleyman aleyhisselâm’ın Belkıs’ı ve kavmini doğru yola getirmesi, her birinin haline göre din ve gönül müşküllerini halletmesi, her cins kuşun, kendi cinsinden olan kuşu kuşun ötüşüyle kuşun yiyeceği şeylerle avlaması
  • قصه گویم از سبا مشتاق‌وار ** چون صبا آمد به سوی لاله‌زار 845
  • İştiyak çekercesine Sebe’e ait hikâyeyi söylüyorum... Çünkü seher yeli, Laleliğe esip geldi!
  • لاقت الاشباح یوم وصلها ** عادت الاولاد صوب اصلها
  • Bedenler, vuslat günlerini buldu... Çocuklar asılları olan analarına, babalarına kavuştular.
  • امة العشق الخفی فی الامم ** مثل جود حوله لوم السقم
  • Ümmetler içinde gizli olan aşk ümmeti, çevresini kınamalar kaplamış cömertliğe benzer.