English    Türkçe    فارسی   

5
463-512

  • عقل جزوی عقل را بدنام کرد  ** کام دنیا مرد را بی‌کام کرد 
  • Aklı cüzi aklın adını kötüye çıkarmıştır. Dünya muradı insanı muratsız bir hale getirmiştir.
  • آن ز صیدی حسن صیادی بدید  ** وین ز صیادی غم صیدی کشید 
  • O, bir avdan avcının güzelliğini görmüştür. Bu avcılığa düşmüş, bu yüzden bir avın derdine uğramıştır.
  • آن ز خدمت ناز مخدومی بیافت  ** وآن ز مخدومی ز راه عز بتافت  465
  • O, hizmetle hizmet edilme nazına erişmiştir; bu, kendisine hizmet edilmeyi dilemiş, yüce yolundan geri dönmüştür.
  • آن ز فرعونی اسیر آب شد  ** وز اسیری سبط صد سهراب شد 
  • O Firavunlukta suya tutsak olmuş, İsrailoğlu, tutsaklık yüzünden yüzlerce Suhrab kuvvetini elde etmiştir.
  • لعب معکوسست و فرزین‌بند سخت  ** حیله کم کن کار اقبالست و بخت 
  • Bu aykırı bir oyundur, yaman bir ferzin-benttir. Hileye az başvur, devlet ve baht işidir bu.
  • بر حیال و حیله کم تن تار را  ** که غنی ره کم دهد مکار را 
  • Hayal ve hileyi az doku. Çünkü, gani Allah hileciye az yol gösterir.
  • مکر کن در راه نیکو خدمتی  ** تا نبوت یابی اندر امتی 
  • Hile edeceksen iyi hizmet etme yolunda hile et de bir ümmet içinde peygamberlik elde edesin.
  • مکر کن تا وا رهی از مکر خود  ** مکر کن تا فرد گردی از جسد  470
  • Hile et de kendi hilenden kurtul. Hile et de bedenden ayrıl tek kal!
  • مکر کن تا کمترین بنده شوی  ** در کمی رفتی خداونده شوی 
  • Hile et de en aşağı bir kul ol. Aşağılıkla yürü de efendi kesil.
  • روبهی و خدمت ای گرگ کهن  ** هیچ بر قصد خداوندی مکن 
  • Ey koca kurt, tilkiliğe kalkışma, hile ve hizmetle efendilik etmeyi umma.
  • لیک چون پروانه در آتش بتاز  ** کیسه‌ای زان بر مدوز و پاک باز 
  • Fakat pervane gibi ateşe atıl, o ateşi kesene doldurup ağzını büzme, her şeyden kurtul.
  • زور را بگذار و زاری را بگیر  ** رحم سوی زاری آید ای فقیر 
  • Gücü kuvveti bırak, ağlamaya giriş. A yoksul, ağlayışa acınır.
  • زاری مضطر تشنه معنویست  ** زاری سرد دروغ آن غویست  475
  • Susuz ve aciz kişini ağlayışı mânevidir, doğrudur. Soğuk,soğuk ağlayışsa, o azgının yalanından ibarettir.
  • گریه‌ی اخوان یوسف حیلتست  ** که درونشان پر ز رشک و علتست 
  • Yusuf’un kardeşlerinin ağlamaları hileden ibarettir. çünkü, içleri hasetle, illetle doludur.
  • حکایت آن اعرابی کی سگ او از گرسنگی می‌مرد و انبان او پر نان و بر سگ نوحه می‌کرد و شعر می‌گفت و می‌گریست و سر و رو می‌زد و دریغش می‌آمد لقمه‌ای از انبان به سگ دادن 
  • Köpeği açlıktan ölen ve dağarcığı ekmekle dolu olduğu halde köpeğine bir lokma bile vermeyip de ölümüne ağlıyan, şiirler söyliyen, başına yüzüne vuran Arap
  • آن سگی می‌مرد و گریان آن عرب  ** اشک می‌بارید و می‌گفت ای کرب 
  • Arab’ın birinin köpeği ölmek üzereydi. Arap yağmur gibi gözyaşı dökmede, başıma ne dertler geldi demedeydi.
  • سایلی بگذشت و گفت این گریه چیست  ** نوحه و زاری تو از بهر کیست 
  • Bir dilenci geçiyordu. Dedi ki: Niye ağlıyorsun? Kimin için feryat ve figan ediyorsun?
  • گفت در ملکم سگی بد نیک‌خو  ** نک همی‌میرد میان راه او 
  • Arap bir köpeğim vardı dedi, pek iyi huyluydu. İşte şuracıkta yol üstünde ölüyor.
  • روز صیادم بد و شب پاسبان  ** تیزچشم و صیدگیر و دزدران  480
  • Gündüz avcımdı, gece bekçim. Gözü pekti, avı hemen yakalardı. Hırsızı derhal kovardı.
  • گفت رنجش چیست زخمی خورده است  ** گفت جوع الکلب زارش کرده است 
  • Adam derdi ne yaralandı mı? Diye sordu. Arap, hayır dedi, açlık onu bu hale getirdi.
  • گفت صبری کن برین رنج و حرض  ** صابران را فضل حق بخشد عوض 
  • Adam, bu derde, bu mihnete sabret dedi, Allah, sabredenlere karşılık ihsanda bulunur.
  • بعد از آن گفتش کای سالار حر  ** چیست اندر دستت این انبان پر 
  • Ondan sonra dedi ki: Ey hür kişi, elindeki şu dolu dağarcıkta ne var?
  • گفت نان و زاد و لوت دوش من  ** می‌کشانم بهر تقویت بدن 
  • Arap, dün akşamdan artan ekmeğim, azığım. Bedeni kuvvetlendirmek için taşımaktayım dedi.
  • گفت چون ندهی بدان سگ نان و زاد  ** گفت تا این حد ندارم مهر و داد  485
  • Adam dedi ki: Neden o köpeğe ekmek yemek vermedin? Arap o kadar merhametim yok.
  • دست ناید بی‌درم در راه نان  ** لیک هست آب دو دیده رایگان 
  • Yolda parasız ekmek ele geçmez. Fakat gözyaşı bedava dedi.
  • گفت خاکت بر سر ای پر باد مشک  ** که لب نان پیش تو بهتر ز اشک 
  • Adam, a havayla dolu kırba, toprak başına! Demek ki sence ekmek, gözyaşından daha iyi ha?
  • اشک خونست و به غم آبی شده  ** می‌نیرزد خاک خون بیهده 
  • Gözyaşı, kandır, dertle su haline gelir. Topraktan meydana gelen ekmek, beyhude kan dökmeye değmez dedi.
  • کل خود را خوار کرد او چون بلیس  ** پاره‌ی این کل نباشد جز خسیس 
  • Arap, iblis gibi bütün vücudunu hor hakir bir hale getirmişti. Bu bütünün parçası, anacak aşağılık ve bayağı bir şeydir.
  • من غلام آنک نفروشد وجود  ** جز بدان سلطان با افضال و جود  490
  • Ben varlığını o ihsan ve cömertlik sahibinden başkasına satmayana kul, köle olayım.
  • چون بگرید آسمان گریان شود  ** چون بنالد چرخ یا رب خوان شود 
  • O ağlarsa gökyüzü de ağlar. O feryat ederse gökyüzü de Yarabbi demeye başlar.
  • من غلام آن مس همت‌پرست  ** کو به غیر کیمیا نارد شکست 
  • Ben o himmet sahibi bakıra kul, köle olayım ki kimyadan başka bir şeye eğilmez.
  • دست اشکسته برآور در دعا  ** سوی اشکسته پرد فضل خدا 
  • Dua ederken Allah’ya sınık bir halde el kaldır. Allah’nın merhamet ve ihsanı, sınık kişiye doğru uçar.
  • گر رهایی بایدت زین چاه تنگ  ** ای برادر رو بر آذر بی‌درنگ 
  • Bu daracık kuyudan kurtulmak istiyorsan durmadan ateşe yüz çevir kardeş.
  • مکر حق را بین و مکر خود بهل  ** ای ز مکرش مکر مکاران خجل  495
  • Allah’nın hilesini gör, kendi hileni bırak. Ey hilesine karşı hilebazların bile utanıp şaşırdıkları Allahm!
  • چونک مکرت شد فنای مکر رب  ** برگشایی یک کمینی بوالعجب 
  • Hilen Allah’nın hilesinde yok oldu mu kendine şaşılacak bu pusu elde edersin.
  • که کمینه‌ی آن کمین باشد بقا  ** تا ابد اندر عروج و ارتقا 
  • Öyle bir pusu ki onun en aşağı vasfı, ebediliktir. Oradan ebedi bir surette boyuna yücelir ağarsın.
  • در بیان آنک هیچ چشم بدی آدمی را چنان مهلک نیست کی چشم پسند خویشتن مگر کی چشم او مبدل شده باشد به نور حق که بی یسمع و بی یبصر و خویشتن او بی‌خویشتن شده 
  • İnsana kendini görüp beğenen kendi gözünden daha tehlikeli hiçbir kötü göz olamaz. Ancak gözü, Allah’nın nuru ile değişmiş ve “Benimle duyar, benimle görür” sırrına ermiş, varlığı, varlıksız bir hale gelmişse o başka
  • پر طاوست مبین و پای بین  ** تا که س العین نگشاید کمین 
  • Tavus kuşu gibi kanadına bakma, ayağını gör ki kötü göz, sana bir pusu kurmasın.
  • که بلغزد کوه از چشم بدان  ** یزلقونک از نبی بر خوان بدان 
  • Dağ bile kötülerin nazarıyla yerinden oynar. Kuran’da “Yüzlikunneke”yi oku da anla.
  • احمد چون کوه لغزید از نظر  ** در میان راه بی‌گل بی‌مطر  500
  • Dağ gibi Ahmet bile yolda çamur ve yağmur yokken nazara uğradı da ayağı titremeye başladı.
  • در عجب درماند کین لغزش ز چیست  ** من نپندارم که این حالت تهیست 
  • Bu duraklama, sürçme, bu ayak titremesi de ne? Bu işin boş olmasına imkan yok diye hayrette kaldı.
  • تا بیامد آیت و آگاه کرد  ** کان ز چشم بد رسیدت وز نبرد 
  • Nihayet ayet geldi de, o hal sana kötü gözden erişti diye hikmetini bildirdi.
  • گر بدی غیر تو در دم لا شدی  ** صید چشم و سخره‌ی افنا شدی 
  • Allah eğer senden başka biri olsaydı derhal yok olur, o nazara avlanır erir giderdi.
  • لیک آمد عصمتی دامن‌کشان  ** وین که لغزیدی بد از بهر نشان 
  • Fakat benim korumam, eteğini çemreyip geldi de kurtuldun, yalnız bu titreyişin, bu sürçmen, bu sırrı sana bildirmek içindi dedi.
  • عبرتی گیر اندر آن که کن نگاه  ** برگ خود عرضه مکن ای کم ز کاه  505
  • İbret al da o dağ gibi olan Peygambere bak... Ondan sonra a saman çöpünden aşağı olan adam, hünerini malını arz etme!
  • تفسیر و ان یکاد الذین کفروا لیزلقونک بابصارهم الایه 
  • ”Az kaldı kafirler, gözleriyle seni yere düşüreceklerdi” ayetinin tefsiri
  • یا رسول‌الله در آن نادی کسان  ** می‌زنند از چشم بد بر کرکسان 
  • Ey Allah peygamberi, o mecliste öyle adamlar vardır ki herkesin kuşlarına bile nazar değdirir, onları bile öldürürler.
  • از نظرشان کله‌ی شیر عرین  ** وا شکافد تا کند آن شیر انین 
  • Nazarlarından kükreyen aslanın bile kellesi yarılır, inlemeye başlar.
  • بر شتر چشم افکند هم‌چون حمام  ** وانگهان بفرستد اندر پی غلام 
  • Güçlü deveye nazarı ile ölüm değdirir, sonra arkasından köleyi,
  • که برو از پیه این اشتر بخر  ** بیند اشتر را سقط او راه بر 
  • Yürü bu devenin yağından satın al diye yollar. Köle deveyi sakatlanmış görür.
  • سر بریده از مرض آن اشتری  ** کو بتگ با اسب می‌کردی مری  510
  • Atla beraber koşan o deve sakatlanmış başı kesilmiştir.
  • کز حسد وز چشم بد بی‌هیچ شک  ** سیر و گردش را بگرداند فلک 
  • Şüphe yok ki hasetle, kötü gözle feleğin dönüşünü, yürüyüşünü bile başka bir tarzda döndürürler.
  • آب پنهانست و دولاب آشکار  ** لیک در گردش بود آب اصل کار 
  • Su gizlidir, fakat dolap meydanda. Fakat su esasen dönüp yürümededir.