English    Türkçe    فارسی   

5
908-957

  • روزها آن آهوی خوش‌ناف نر  ** در شکنجه بود در اصطبل خر 
  • O göbeği miskli ceylan, günlerce eşek ahırında işkence çekmekteydi.
  • مضطرب در نزع چون ماهی ز خشک  ** در یکی حقه معذب پشک و مشک 
  • Karaya vurmuş balık gibi can çekişmede, çırpınıp durmadaydı. Pislikle misk, adeta bir hokkaya girmişti.
  • یک خرش گفتی که ها این بوالوحوش  ** طبع شاهان دارد و میران خموش  910
  • Bir eşek diyordu ki: Ha, bu hayvanlar babası, padişahlarla beylerin huyunda susun!
  • وآن دگر تسخر زدی کز جر و مد  ** گوهر آوردست کی ارزان دهد 
  • Başka bir eşek, onun gidip gelmesine bakıp alay ederek bir inci bulmuş, nasıl olur da ucuza satar? diyordu.
  • وآن خری گفتی که با این نازکی  ** بر سریر شاه شو گو متکی 
  • Bir başka eşek, söyleyin diyordu, bu naziklikle padişahın tahtına çıkıp yaslansın.
  • آن خری شد تخمه وز خوردن بماند  ** پس برسم دعوت آهو را بخواند 
  • Bir başka eşek de çok yemiş, imtilaya uğramış, yemeden kalmıştı. Ceylanı çağırdı.
  • سر چنین کرد او که نه رو ای فلان  ** اشتهاام نیست هستم ناتوان 
  • Ceylan başını kaldırıp, hayır iştahım yok, kuvvetsizim dedi.
  • گفت می‌دانم که نازی می‌کنی  ** یا ز ناموس احترازی می‌کنی  915
  • Eşek dedi ki: Biliyorum ki nazlanıyorsun. Yahut da utanıyorsun da onun için çekinmektesin.
  • گفت او با خود که آن طعمه‌ی توست  ** که از آن اجزای تو زنده و نوست 
  • Ceylan kendi kendisine o yemek senin yemeğin. Senin bedeninin cüzileri, ondan dirilmekte, tazeleşmekte.
  • من الیف مرغزاری بوده‌ام  ** در زلال و روضه‌ها آسوده‌ام 
  • Ben çayırlığın arkadaşıydım. Duru sularla, bağlar, bahçelerle avunur, eğlenirdim.
  • گر قضا انداخت ما را در عذاب  ** کی رود آن خو و طبع مستطاب 
  • Kaza ve kader, bizi azaba düşürse o huy, o güzel tabiat nasıl olur da değişiverir?
  • گر گدا گشتم گدارو کی شوم  ** ور لباسم کهنه گردد من نوم 
  • Yoksul olduysam bile nasıl olurda yoksulca hareket ederim? Elbisem eskidiyse ben yeniyim.
  • سنبل و لاله و سپرغم نیز هم  ** با هزاران ناز و نفرت خورده‌ام  920
  • Ben, sümbülü, laleyi, reyhanı bile binlerce nazla ve istemeyerek yerdim dedi.
  • گفت آری لاف می‌زن لاف‌لاف  ** در غریبی بس توان گفتن گزاف 
  • Eşek, evet dedi, söylen, mırıldan. Gariplikle çok saçma şeyler söylenebilir.
  • گفت نافم خود گواهی می‌دهد  ** منتی بر عود و عنبر می‌نهد 
  • Ceylan dedi ki: Göbeğim, sözlerime tanıklık etmede. Öd ağacı ile ambere bile ehemmiyet vermemede.
  • لیک آن را کی شنود صاحب‌مشام  ** بر خر سرگین‌پرست آن شد حرام 
  • Fakat koku almayan, bunları nereden duyacak? Pisliğe tapan eşeğe o koku haramdır.
  • خر کمیز خر ببوید بر طریق  ** مشک چون عرضه کنم با این فریق 
  • Eşek, yolda eşek pisliğini koklar. Bu çeşit mahluklara miski nasıl sunabilirim?
  • بهر این گفت آن نبی مستجیب  ** رمز الاسلام فی‌الدنیا غریب  925
  • O şefaatçi peygamber, bu yüzden “İslam dünyada gariptir” remzini söylemiştir.
  • زانک خویشانش هم از وی می‌رمند  ** گرچه با ذاتش ملایک هم‌دمند 
  • Çünkü zati, meleklerle hem dem olmakla beraber akrabaları bile ondan kaçarlar.
  • صورتش را جنس می‌بینند انام  ** لیک از وی می‌نیابند آن مشام 
  • Halk onun suretine bakar, onu kendilerine cins sanır ama ondaki kokuyu duymaz.
  • هم‌چو شیری در میان نقش گاو  ** دور می‌بینش ولی او را مکاو 
  • Öküz suretindeki aslan gibi. Onu uzaktan görürsün ama içini deşmeye kalkışma.
  • ور بکاوی ترک گاو تن بگو  ** که بدرد گاو را آن شیرخو 
  • Deşersen ten öküzünü terk et. Çünkü o aslan huylu, öküzü paralar.
  • طبع گاوی از سرت بیرون کند  ** خوی حیوانی ز حیوان بر کند  930
  • Öküz tabiatı, seni başından eder, hayvanlık huyu, seni hayvanlıktan ayırır.
  • گاو باشی شیر گردی نزد او  ** گر تو با گاوی خوشی شیری مجو 
  • Öküz bile olsan onun yanında aslan kesilirsin. Fakat sen öküzlükten hoşlanıyorsan aslanlığı arama.
  • تفسیر انی اری سبع بقرات سمان یاکلهن سبع عجاف آن گاوان لاغر را خدا به صفت شیران گرسنه آفریده بود تا آن هفت گاو فربه را به اشتها می‌خوردند اگر چه آن خیالات صور گاوان در آینه‌ی خواب نمودند تو معنی بگیر 
  • BASLIK YOK
  • آن عزیز مصر می‌دیدی به خواب  ** چونک چشم غیب را شد فتح باب 
  • Mısır azizi gayb gözüne kapı açıldığında rüyada,
  • هفت گاو فربه بس پروری  ** خوردشان آن هفت گاو لاغری 
  • Yedi semiz ve besili öküzü yedi tane arık öküzün yediğini gördü.
  • در درون شیران بدند آن لاغران  ** ورنه گاوان را نبودندی خوران 
  • O arık öküzler hakikatte aslanlardı. Böyle olmasa o öküzleri yiyemezlerdi.
  • پس بشر آمد به صورت مرد کار  ** لیک در وی شیر پنهان مردخوار  935
  • Şu halde iş eri de surette insan görünür ama hakikatte onda insanı yiyen bir aslan gizlidir.
  • مرد را خوش وا خورد فردش کند  ** صاف گردد دردش ار دردش کند 
  • Adamı güzelce yer, onu tek mücerret bir hale getirir. Derdi varsa tortusunu süzer, saf bir hale sokar.
  • زان یکی درد او ز جمله دردها  ** وا رهد پا بر نهد او بر سها 
  • O bir dert yüzünden bütün tortulardan kurtulur, ayağını süha yıldızının başına kor.
  • چند گویی هم‌چو زاغ پر نحوس  ** ای خلیل از بهر چه کشتی خروس 
  • Niceye yolsuzluklarla dopdolu olan kuzgun gibi söylenip duracaksın? Ey Halil horozu neden kestin diyeceksin?
  • گفت فرمان حکمت فرمان بگو  ** تا مسبح گردم آن را مو به مو 
  • Halil der ki: Buyruğa uydum. İyi ama o buyruktaki hikmet neydi? Söyle de Tanrı’yı her bir kılımla tespih edeyim.
  • بیان آنک کشتن خلیل علیه‌السلام خروس را اشارت به قمع و قهر کدام صفت بود از صفات مذمومات مهلکان در باطن مرید 
  • Halil aleyhisselam’ın, horozu kesmesi, müridin içinde bulunan helak edici ve kötü sıfatlardan hangi sıfatın giderilmesine işarettir?
  • شهوتی است او و بس شهوت‌پرست  ** زان شراب زهرناک ژاژ مست  940
  • Horoz şehvete mensuptur, şehvetine pek tapar. O zehirli ve kötü şaraptan sarhoştur.
  • گرنه بهر نسل بود ای وصی  ** آدم از ننگش بکردی خود خصی 
  • Şehvet soy üretmek için olmasaydı Adem utancından kendisini hadım ederdi.
  • گفت ابلیس لعین دادار را  ** دام زفتی خواهم این اشکار را 
  • Melun İblis, Tanrı’ya avlanabilmek için bana kuvvetli bir tuzak lazım dedi.
  • زر و سیم و گله‌ی اسپش نمود  ** که بدین تانی خلایق را ربود 
  • Tanrı, ona altın, gümüş ve at gösterdi, halkı bunlarla aldatabilirsin dedi.
  • گفت شاباش و ترش آویخت لنج  ** شد ترنجیده ترش هم‌چون ترنج 
  • İblis, zahiren bunu beğendi. Beğendi ama suratını ekşitti, sıkılmış turunç gibi dudaklarını sarkıttı.
  • پس زر و گوهر ز معدنهای خوش  ** کرد آن پس‌مانده را حق پیش‌کش  945
  • Tanrı, o geberesiceye güzel madenlerden altın ve mücevheratı armağan etti.
  • گیر این دام دگر را ای لعین  ** گفت زین افزون ده ای نعم‌المعین 
  • A melun dedi, şu tuzağı da al. Şeytan dedi ki: Ey güzel yardımcı daha artır.
  • چرب و شیرین و شرابات ثمین  ** دادش و بس جامه‌ی ابریشمین 
  • Yağlı, ballı şeylerle ağır ve değerli şaraplar ve bir çok ipek elbiseler verdi.
  • گفت یا رب بیش ازین خواهم مدد  ** تا ببندمشان به حبل من مسد 
  • Şeytan dedi ki: Yarabbi, imdat et, bundan fazla isterim. Ver de onları iplerimle adamakıllı bağlıyayım.
  • تا که مستانت که نر و پر دلند  ** مردوار آن بندها را بسکلند 
  • Bu suretle erkek ve yürekli sarhoşların, erkekçesine o bağları koparsınlar.
  • تا بدین دام و رسنهای هوا  ** مرد تو گردد ز نامردان جدا  950
  • Bu hava ve heves tuzaklarıyla ipler, senin erini adam olmayanlardan ayırt etsin.
  • دام دیگر خواهم ای سلطان تخت  ** دام مردانداز و حیلت‌ساز سخت 
  • Ey ululuk tahtının sultanı, başka bir tuzak istiyorum, öyle bir tuzak ki insanı baş aşağı atacak kadar şiddetli ve aldatıcı olsun.
  • خمر و چنگ آورد پیش او نهاد  ** نیم‌خنده زد بدان شد نیم‌شاد 
  • Tanrı, şarap ve çalgıyı getirip önüne koydu. Şeytan bunları görünce hafifçe güldü neşelendi.
  • سوی اضلال ازل پیغام کرد  ** که بر آر از قعر بحر فتنه گرد 
  • Ezeli azgınlığa haber gönderip fitne denizinin dibinden toz kopar dedi.
  • نی یکی از بندگانت موسی است  ** پرده‌ها در بحر او از گرد بست 
  • Musa’da senin kullarından bir kul değil miydi? Deniz dibinde tozdan perdeler salmadı mı?
  • آب از هر سو عنان را واکشید  ** از تگ دریا غباری برجهید  955
  • Su her taraftan çekildi ve deniz dibinden bir toz koptu.
  • چونک خوبی زنان فا او نمود  ** که ز عقل و صبر مردان می‌فزود 
  • Tanrı erkeklerin aklını, sabrını alan kadın güzelliğini ona gösterince;
  • پس زد انگشتک به رقص اندر فتاد  ** که بده زوتر رسیدم در مراد 
  • Parmacıklarını şıkırdatarak oynamaya başladı. Ver, ver şimdicik muradıma kavuştum dedi.