English    Türkçe    فارسی   

6
3297-3346

  • دانم آنجا در مکافات ایزدت  ** سروری جاودانه بخشدت 
  • Biliyorum Tanrı mükâfat olarak sana o âlemde de ebedî bir başbuğluk verir.
  • بر امید کف چون دریای تو  ** بر وظیفه دادن و ایفای تو 
  • Ben de deniz gibi cömert eline senin lûtfuna ihsanına güvenerek
  • وام کردم نه هزار از زر گزاف  ** تو کجایی تا شود این درد صاف 
  • Hiç yoktan tam dokuz bin altın borç ettim. Neredesin sen ki lûtfunla bu tortu saf bir hale gelsin.
  • تو کجایی تا که خندان چون چمن  ** گویی بستان آن و ده چندان ز من  3300
  • Neredesin ki yeşillik gibi gülesin de onu da al. Onun on mislini de al diyesin.
  • تو کجایی تا مرا خندان کنی  ** لطف و احسان چون خداوندان کنی 
  • Neredesin ki beni güldüresin, efendiler gibi lütufta bulunasın, ihsan edesin.
  • تو کجایی تا بری در مخزنم  ** تا کنی از وام و فاقه آمنم 
  • Neredesin ki beni hazinene götüresin da borçtan da emin edesin, yoksulluktan da.
  • من همی‌گویم بس و تو مفضلم  ** گفته کین هم گیر از بهر دلم 
  • Ben yeter dedikçe, sen ihsanını fazlalaştırasın da bunu da hatırım için al diyesin.
  • چون همی‌گنجد جهانی زیر طین  ** چون بگنجد آسمانی در زمین 
  • Bir alem nasıl olurda toprak altına sığar? Bir gökyüzü nasıl olur da yere girer?
  • حاش لله تو برونی زین جهان  ** هم به وقت زندگی هم این زمان  3305
  • Haşa Tanrı hakkı için sen, diriyken de bu alemden dışarıda değilsin, şimdi de.
  • در هوای غیب مرغی می‌پرد  ** سایه‌ی او بر زمینی می‌زند 
  • Gayb havasında bir kuş uçar ama gölgesi yere vurur.
  • جسم سایه‌ی سایه‌ی سایه‌ی دلست  ** جسم کی اندر خور پایه‌ی دلست 
  • Beden, gönlün gölgesinin,gölgesinin gölgesidir. Nereden beden gönül mertebesine erişecek?
  • مرد خفته روح او چون آفتاب  ** در فلک تابان و تن در جامه خواب 
  • Adam uyur, ruhu, güneş gibi gökyüzünde parlar. Bedense yorgan altındadır.
  • جان نهان اندر خلا هم‌چون سجاف  ** تن تقلب می‌کند زیر لحاف 
  • Can, boşluklarda astar gibi gizlidir, bedense yorganın altında döner durur.
  • روح چون من امر ربی مختفیست  ** هر مثالی که بگویم منتفیست  3310
  • Ruh, “Rabbimin emrindedir” gizlidir. Onun için nasıl bir örnek versem anlatmaya imkan yoktur.
  • ای عجب کو لعل شکربار تو  ** وان جوابات خوش و اسرار تو 
  • Acaba o şekerler saçan dudak nerede? O güzel cevapların, o sırların hani?
  • ای عجب کو آن عقیق قندخا  ** آن کلید قفل مشکل‌های ما 
  • O şeker çiğneyen akik dudaklar, o müşküllerimizdeki kilitlerin anahtarı ne oldu?
  • ای عجب کو آن دم چون ذوالفقار  ** آنک کردی عقل‌ها را بی‌قرار 
  • Nerede o zülfikar gibi sözler, nerede o akılları kararsız bir hale getiren laflar?
  • چند هم‌چون فاخته کاشانه‌جو  ** کو و کو و کو و کو و کو و کو 
  • Yuvasını arayan kumru gibi niceye bir “ Kü- Kü nerede, nerede” deyip duracaksın?
  • کو همان‌جا که صفات رحمتست  ** قدرتست و نزهتست و فطنتست  3315
  • Nerede? Rahmet sıfatlarının bulunduğu yerde Kudretten arılıktan akıldan ve anlayıştan ibaret olan alemde?
  • کو همان‌جا که دل و اندیشه‌اش  ** دایم آن‌جا بد چو شیر و بیشه‌اش 
  • Nerede olacak? Aslanın daima ormanda oluşu gibi o da gönlüyle düşüncesinin daima bulunduğu alemde.
  • کو همان‌جا که امید مرد و زن  ** می‌رود در وقت اندوه و حزن 
  • Nerede olacak Kadının erkeğin dert ve mihnet zamanı ümit bağladığı cihanda.
  • کو همان‌جا که به وقت علتی  ** چشم پرد بر امید صحتی 
  • Nerede olacak? İnsan hastalanınca sıhhat ümidiyle göz diktiği yerde.
  • آن طرف که بهر دفع زشتیی  ** باد جویی بهر کشت و کشتیی 
  • Bir kötülüğü gidermek için yalvardığın bir harmanı savurmak bir gemiyi sürmek için rüzgar beklediğin alemde.
  • آن طرف که دل اشارت می‌کند  ** چون زبان یا هو عبارت می‌کند  3320
  • Gönlün işaret ettiği dilin “ Ey o” diye dile getirdiği yerde.
  • او مع‌الله است بی کو کو همی  ** کاش جولاهانه ماکو گفتمی 
  • Nereden, nerede diye aramaya lüzum yok, Tanrıyla iste, keşke ben de çulhalar gibi hep mekik deyip dursam bu sırrı bilen aklı dileseydim.
  • عقل ما کو تا ببیند غرب و شرق  ** روح‌ها را می‌زند صد گونه برق 
  • Aklımız doğuyu da görür batıyı da. Akıldan ruhlara yüzlerce çeşit şimşekler çakar.
  • جزر و مدش بد به بحری در زبد  ** منتهی شد جزر و باقی ماند مد 
  • O, köpüklü bir denizle beraber kabardı, kıyıyı kapladı. Sonra denizle beraber çekildi. Kıyıyı kaplayışı geçti, çekilişi kaldı!
  • نه هزارم وام و من بی دست‌رس  ** هست صد دینار ازین توزیع و بس 
  • Dokuz bin altın borcum var. elimden tutanım yok. Elimde yalnız bütün şehirden toplanmış yüz altın var, işte bu kadar!
  • حق کشیدت ماندم در کش‌مکش  ** می‌روم نومید ای خاک تو خوش  3325
  • Tanrı, seni çekti aldı. Ben bu kargaşalıklar içinde kaldım. Ey toprağı bile güzel zat, ümitsiz bir halde gidiyorum.
  • همتی می‌دار در پر حسرتت  ** ای همایون روی و دست و همتت 
  • Seni hasretinle iştiyakınla dolu olan kuluna bir himmet et ey yüzü de eli de himmeti de kutlu zat!
  • آمدم بر چشمه و اصل عیون  ** یافتم در وی به جای آب خون 
  • Kaynağın, ırmakların başına geldim, fakat orada su yerine kan buldum.
  • چرخ آن چرخست آن مهتاب نیست  ** جوی آن جویست آب آن آب نیست 
  • Gök, o gök, fakat ay ışığı o ay ışığı değil. Irmak o ırmak, fakat su o su değil!
  • محسنان هستند کو آن مستطاب  ** اختران هستند کو آن آفتاب 
  • İhsan sahipleri var ama o tertemiz ihsan sahibi nerede? Yıldızlar var ama hani o güneş?
  • تو شدی سوی خدا ای محترم  ** پس به سوی حق روم من نیز هم  3330
  • Ey saygı değer zat, en Tanrı’ya gittin, bari ben de Tanrıya gideyim.
  • مجمع و پای علم ماوی القرون  ** هست حق کل لدینا محضرون 
  • Bütün devirlerde gelip geçenlerin toplandıkları yer, bayrağın dibidir, orası ne güzel bir topluluk yeridir. Tanrı “ Her şey tapımızda toplanır” der. Tanrı topluluk yeridir.
  • نقش‌ها گر بی‌خبر گر با خبر  ** در کف نقاش باشد محتصر 
  • Resimler ister haberdar olsunlar, ister olmasınlar, hepsi de ressamın elinde toplanır.
  • دم به دم در صفحه‌ی اندیشه‌شان  ** ثبت و محوی می‌کند آن بی‌نشان 
  • O nişansız Tanrı anbean onların düşünce sahifesinde bir şeyler yazar, yazdıklarından bir kısmını siler durur.
  • خشم می‌آرد رضا را می‌برد  ** بخل می‌آرد سخا را می‌برد 
  • İnsanı kızdırır, hoşnutluğu giderir, nekesliği getirir, cömertliği giderir.
  • نیم لحظه مدرکاتم شام و غدو  ** هیچ خالی نیست زین اثبات و محو  3335
  • Aklım fikrim, zihnim yarım lahza bile bu yazıyı bozmadan hali değil.
  • کوزه‌گر با کوزه باشد کارساز  ** کوزه از خود کی شود پهن و دراز 
  • Testici testi ile uğraşıp durdukça testi hiç kendiliğinden genişleyebilir, büyür mü?
  • چوب در دست دروگر معتکف  ** ورنه چون گردد بریده و متلف 
  • Tahta dülgerin elindedir. Yoksa nasıl olur da kesilir, yahut başka bir tahtayla birleşir?
  • جامه اندر دست خیاطی بود  ** ورنه از خود چون بدوزد یا درد 
  • Kumaş, bir terzinin elinde olmadıkça kendiliğinden nasıl dikilir yahut biçilir?
  • مشک با سقا بود ای منتهی  ** ورنه از خود چون شود پر یا تهی 
  • Su kabı, ey akıllı adam sakanın elindedir. Öyle olmasa kendi kendine nasıl dolar, boşalır?
  • هر دمی پر می‌شوی تی می‌شوی  ** پس بدانک در کف صنع ویی  3340
  • Sen de her an dolmada boşalmadasın. Bil ki onun sanat elindesin.
  • چشم‌بند از چشم روزی کی رود  ** صنع از صانع چه سان شیدا شود 
  • Gözündeki bu bağ kalktı mı sanatın sanatkarın elinde halden hale girmekte olduğunu anlarsın.
  • چشم‌داری تو به چشم خود نگر  ** منگر از چشم سفیهی بی‌خبر 
  • Gözün varsa kendi gözünle bir bak. Hiçbir şeyden haberi olmayan bir ahmağın gözüyle bakma.
  • گوش داری تو به گوش خود شنو  ** گوش گولان را چرا باشی گرو 
  • Kulağın varsa kendi kulağınla dinle duy. Neden sersemlerin kulağına kapılıyorsun?
  • بی ز تقلیدی نظر را پیشه کن  ** هم برای عقل خود اندیشه کن 
  • Taklide uymaksızın bakmayı adet edin, kendi aklını koru, onu düşün sen.
  • دیدن خوارزمشاه رحمه الله در سیران در موکب خود اسپی بس نادر و تعلق دل شاه به حسن و چستی آن اسپ و سرد کردن عمادالملک آن اسپ را در دل شاه و گزیدن شاه گفت او را بر دید خویش چنانک حکیم رحمةالله علیه در الهی‌نامه فرمود چون زبان حسد شود نخاس یوسفی یابی از گزی کرباس از دلالی برادران یوسف حسودانه در دل مشتریان آن چندان حسن پوشیده شد و زشت نمودن گرفت کی و کانوا فیه من الزاهدین 
  • (BASLIK YOK)
  • بود امیری را یکی اسپی گزین  ** در گله‌ی سلطان نبودش یک قرین  3345
  • Bir beyin pek güzel bir atı vardı. Padişahın at sürülerinde eşi yoktu.
  • او سواره گشت در موکب به گاه  ** ناگهان دید اسپ را خوارزمشاه 
  • Bir gün o ata binip padişahın alayına katıldı. Harzemşah’ın gözü, ansızın ona ilişti.