English    Türkçe    فارسی   

6
698-747

  • گر بغرد بحر غره‌ش کف شود  ** جوش احببت بان اعرف شود 
  • Deniz coşup kükredi mi, kükreyişi köpük halinde görünür; köpürüşü, “Bilinmeyi diledim, sevdim de halkı yarattım” sırrını meydana getirir.
  • حرف گفتن بستن آن روزنست  ** عین اظهار سخن پوشیدنست 
  • Söz söylemekse o pencereyi kapatmak demektir. Söz söylemek, onu gizlemenin ta kendisidir.
  • بلبلانه نعره زن در روی گل  ** تا کنی مشغولشان از بوی گل  700
  • Güle karşı bülbüle naralar at da ondan haberi olmayanlara korkusunu duyurma, oyala bu nağmelerle onları.
  • تا به قل مغشول گردد گوششان  ** سوی روی گل نپرد هوششان 
  • Kulakları, sözle meşgul olsun da akılları, gülün yüzünü görme havasına kapılmasın.
  • پیش این خورشید کو بس روشنیست  ** در حقیقت هر دلیلی ره‌زنیست 
  • Hele pek aydın olan bu güneşin karşısında her delil hakikatte yol vurucudur.
  • حکایت آن مطرب کی در بزم امیر ترک این غزل آغاز کرد گلی یا سوسنی یا سرو یا ماهی نمی‌دانم ازین آشفته‌ی بی‌دل چه می‌خواهی نمی‌دانم و بانگ بر زدن ترک کی آن بگو کی می‌دانی و جواب مطرب امیر را 
  • Çalgıcı ,Türk beyinin meclisinde şu gazeli okumaya başladı: Gül müsün,süsen mi,yoksa ay mı? Bilmiyorum ki ,bu perişan âşıktan ne istersin ? Bilmem ki...Türk beyi bunu duyunca ”Bildiğini söyle be!” diye bağırdı, çalgıcı da ona cevap verdi.
  • مطرب آغازید پیش ترک مست  ** در حجاب نغمه اسرار الست 
  • Çalgıcı, sarhoş Türk’ün huzurunda nağmelere gizleyerek elest sırlarını söylemeye başladı:
  • من ندانم که تو ماهی یا وثن  ** من ندانم تا چه می‌خواهی ز من 
  • Bilmem ki ay mısın, put mu? Bilmem ki benden ne istersin?
  • می‌ندانم که چه خدمت آرمت  ** تن زنم یا در عبارت آرمت  705
  • Bilmem ki sana nasıl hizmet edeyim? Susup oturayım mı, yoksa söyleyeyim mi?
  • این عجب که نیستی از من جدا  ** می‌ندانم من کجاام تو کجا 
  • Şaşılacak şey şu: Hem benden ayrı değilsin, hem de ben neredeyim, sen neredesin? Bunu bir türlü bilmiyorum.
  • می‌ندانم که مرا چون می‌کشی  ** گاه در بر گاه در خون می‌کشی 
  • Bilmiyorum beni nasıl çekiyor da bazen karalar da yürütüyor, bazen kan denizlerine gark ediyorsun.
  • هم‌چنین لب در ندانم باز کرد  ** می‌ندانم می‌ندانم ساز کرد 
  • Böylece ağzını açıp bilmem, bilmiyorum demeye girişti, boyuna bu lâfı söylüyordu.
  • چون ز حد شد می‌ندانم از شگفت  ** ترک ما را زین حراره دل گرفت 
  • Bilmiyorum sözü haddi aşınca Türkümüz kızdı, kızıştı.
  • برجهید آن ترک و دبوسی کشید  ** تا علیها بر سر مطرب رسید  710
  • Yerinden fırlayıp topuzunu çekti, çalgıcının başına çöktü.
  • گرز را بگرفت سرهنگی بدست  ** گفت نه مطرب کشی این دم بدست 
  • Hemen bir çavuş koşup topuzu yakaladı, çalgıcıyı öldürmek size yaraşmaz dedi.
  • گفت این تکرار بی حد و مرش  ** کوفت طبعم را بکوبم من سرش 
  • Türk dedi ki: Bu sayısız tekerlemesi, kafamı şişirdi, bari ben onun kafasını ezeyim de görsün!
  • قلتبانا می‌ندانی گه مخور  ** ور همی‌دانی بزن مقصود بر 
  • A kaltaban, bilmiyorsan nane yeme... Biliyorsan ne söyleyeceksen söyle.
  • آن بگو ای گیج که می‌دانیش  ** می‌ندانم می‌ندانم در مکش 
  • A ahmak bildiğini söyle bari de bilmiyorum, bilmiyorum deyip durma.
  • من بپرسم کز کجایی هی مری  ** تو بگویی نه ز بلخ و نه از هری  715
  • Ben; neredensin, nerelisin be adam? diye soruyorum. Sen, ne Herat’lıyım ne Belh’li...
  • نه ز بغداد و نه موصل نه طراز  ** در کشی در نی و نی راه دراز 
  • Ne Bağdat’lıyım, ne Musul’lu, ne de Tıraz’lı diyor, ne, ne diye uzatıp duruyorsun.
  • خود بگو من از کجاام باز ره  ** هست تنقیح مناط اینجا بله 
  • Nereliysen söyle bari de kurtul. Burada meramını söylememek aptallıktır.
  • یا بپرسیدم چه خوردی ناشتاب  ** تو بگویی نه شراب و نه کباب 
  • Yahut da sana ne yedin diye soruversem ne şarap içtim, ne kebap yedim...
  • نه قدید و نه ثرید و نه عدس  ** آنچ خوردی آن بگو تنها و بس 
  • Ne et yedim, ne tirit, ne de mercimek diyorsun. Ne yediysen yalnız onu söyle, kâfi.
  • این سخن‌خایی دراز از بهر چیست  ** گفت مطرب زانک مقصودم خفیست  720
  • Sözü uzun uzun gevelemek neden? Çalgıcı dedi ki: Maksadım gizli.
  • می‌رمد اثبات پیش از نفی تو  ** نفی کردم تا بری ز اثبات بو 
  • Senin nefyetmenden, yoktur demenden ispat senden ürküp kaçmada. Var olanı bir türlü bulamıyorsun. İspattan bir koku alasın diye nefyettim, bilmiyorum dedim.
  • در نوا آرم بنفی این ساز را  ** چون بمیری مرگ گوید راز را 
  • Bu sazı, nefiyle nağmelendirdim. Ölünce de ölüm, sana yaşayış sırlarını söyler.
  • تفسیر قوله علیه‌السلام موتوا قبل ان تموتوا بمیر ای دوست پیش از مرگ اگر می زندگی خواهی کی ادریس از چنین مردن بهشتی گشت پیش از ما 
  • Peygamberin ”Ölmeden önce ölün” hadîsinin tefsiri Dirilik istersen dostum , ölmeden önce öl. İdris böyle ölümle öldü de bizce cennetlik oldu.
  • جان بسی کندی و اندر پرده‌ای  ** زانک مردن اصل بد ناورده‌ای 
  • Bir haylidir can çekiştin ama hâlâ perde arkasındasın. Çünkü bir türlü ölemedin; halbuki ölüm, asıldı.
  • تا نمیری نیست جان کندن تمام  ** بی‌کمال نردبان نایی به بام 
  • Ölmedikçe can çekişmen, sona ermez. Merdiven tamamlanmadıkça dama çıkamazsın.
  • چون ز صد پایه دو پایه کم بود  ** بام را کوشنده نامحرم بود  725
  • Yüz ayak merdivenin iki basamağı noksan olsa dama çıkmak isteyen çıkamaz, dama nâmahrem kesilir.
  • چون رسن یک گز ز صد گز کم بود  ** آب اندر دلو از چه کی رود 
  • Yüz kulaç ipin bir kulacı eksik olsa kovaya kuyu suyunun dolmasına imkân yoktur.
  • غرق این کشتی نیابی ای امیر  ** تا بننهی اندرو من الاخیر 
  • Bu gemi, yükünden artık olan son batmanı da yüklemezse batmaz beyim.
  • من آخر اصل دان کو طارقست  ** کشتی وسواس و غی را غارقست 
  • Son yüklenen yükü asıl bil, ne iş yaparsa o yapar. Vesvese ve azgınlık gemisini o batırır.
  • آفتاب گنبد ازرق شود  ** کشتی هش چونک مستغرق شود 
  • Akıl gemisi battı mı insan, bu gök kubbeye güneş kesilir.
  • چون نمردی گشت جان کندن دراز  ** مات شو در صبح ای شمع طراز  730
  • Ölmediğin için can çekişmen uzadı. Ey Tıraz mumu, sabahleyin sön, öl.
  • تا نگشتند اختران ما نهان  ** دانک پنهانست خورشید جهان 
  • Yıldızlarımız gizlenmedikçe can güneşi, bil ki gizlidir.
  • گرز بر خود زن منی در هم شکن  ** زانک پنبه‌ی گوش آمد چشم تن 
  • Topuzu kendine vur da benliğini darmadağın et. Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer.
  • گرز بر خود می‌زنی خود ای دنی  ** عکس تست اندر فعالم این منی 
  • Ey alçak, bende, benim hareketlerimde gördüğün benlik, senin benliğinin aksidir. Sen, kendi kendine topuz vurmadasın.
  • عکس خود در صورت من دیده‌ای  ** در قتال خویش بر جوشیده‌ای 
  • Benim suretimde kendi aksini görmüş kendinle boğazlaşmak için coşmuş, köpürmüşsün.
  • هم‌چو آن شیری که در چه شد فرو  ** عکس خود را خصم خود پنداشت او  735
  • Hani o aslan da kuyuda kendi aksini görmüştü de düşmanı sanıp saldırmıştı ya, onun gibi işte.
  • نفی ضد هست باشد بی‌شکی  ** تا ز ضد ضد را بدانی اندکی 
  • Yok demek, şüphe yok ki var olanın varlığın zıddıdır. Yok, diyorum, bilmem diyorum, sen de bu zıtla, zıddı olan varı ve varlığı birazcık anla artık.
  • این زمان جز نفی ضد اعلام نیست  ** اندرین نشات دمی بی‌دام نیست 
  • Bu zamanda zıddı nefyetmeden başka anlatış çaresi yok.Bu âlemde bir an bile yok ki tuzak olmasın.
  • بی‌حجابت باید آن ای ذو لباب  ** مرگ را بگزین و بر دران حجاب 
  • Ey akıllı fikirli er, sevgiliyi perdesiz görmek istiyorsan ölümü seç, o perdeyi yırt.
  • نه چنان مرگی که در گوری روی  ** مرگ تبدیلی که در نوری روی 
  • Fakat, ölür mezara gidersin hani o ölümü değil. Seni değiştiren nura götüren ölümü seç.
  • مرد بالغ گشت آن بچگی بمرد  ** رومیی شد صبغت زنگی سترد  740
  • Erkek, erkeklik çağına girdi, kendini bildi mi çocukluk, ölür gider; Rum diyarına mensup olur. Zencilik kalmaz.
  • خاک زر شد هیات خاکی نماند  ** غم فرج شد خار غمناکی نماند 
  • Toprak, altın oldu mu topraklığı kalmaz. Gam ferahlık haline geldi mi insana keder verme dikeni yok olur gider.
  • مصطفی زین گفت کای اسرارجو  ** مرده را خواهی که بینی زنده تو 
  • Mustafa, bunun için ey sırları arayan, diri olan bir ölü görmek istersen dedi...
  • می‌رود چون زندگان بر خاکدان  ** مرده و جانش شده بر آسمان 
  • Diriler gibi şu toprak üstünde ölü olarak yürüyen, canı göklere yücelmiş,
  • جانش را این دم به بالا مسکنیست  ** گر بمیرد روح او را نقل نیست 
  • Yüceleri yurt edinmiş birisini görmek dilersen...
  • زانک پیش از مرگ او کردست نقل  ** این بمردن فهم آید نه به عقل  745
  • Ölümden önce bu âlemden göçmüş, akılla değil de ancak sen de ölürsen anlayacağın bir hale gelmiş...
  • نقل باشد نه چو نقل جان عام  ** هم‌چو نقلی از مقامی تا مقام 
  • Canı, halkın canı gibi göçmemiş, bir duraktan bir durağa göçe göçe ta son durağa varmış,
  • هرکه خواهد که ببیند بر زمین  ** مرده‌ای را می‌رود ظاهر چنین 
  • Birisini, yeryüzünde bu sıfatlara bürünmüş gezip duran bir ölüyü görmek istersen...