English    Türkçe    فارسی   

1
2658-2667

  • Arşın sonsuz bir büyüklüğü var, fakat mânaya karşı suret nedir ki?
  • خود بزرگی عرش باشد بس مدید ** لیک صورت کیست چون معنی رسید
  • Her melek diyordu ki: Bizim bundan önce yeryüzüyle üfletimiz vardı.
  • هر ملک می‌‌گفت ما را پیش از این ** الفتی می‌‌بود بر گرد زمین‌‌
  • Hizmet ve ibadet tohumunu yere ekiyorduk. Yere olan bu meylimize, bu alâkamıza da şaşmaktaydık. 2660
  • تخم خدمت بر زمین می‌‌کاشتیم ** ز آن تعلق ما عجب می‌‌داشتیم‌‌
  • Gökten yaratıldığımız halde yeryüzüne bu alâkamız nedir?
  • کاین تعلق چیست با این خاکمان ** چون سرشت ما بده ست از آسمان‌‌
  • Biz nurlarız, karanlıklarla ülfetimiz neden? Nur zulmetlerle yaşayabilir mi?
  • الف ما انوار با ظلمات چیست ** چون تواند نور با ظلمات زیست‌‌
  • Ey Âdem! O ülfet, senin kokundanmış. Çünkü cisminin nesci yeryüzü.
  • آدما آن الف از بوی تو بود ** ز آن که جسمت را زمین بد تار و پود
  • Topraktan olan cismini yeryüzünde dokudular; pak nurunu burada buldular.
  • جسم خاکت را از اینجا بافتند ** نور پاکت را در اینجا یافتند
  • Şimdi canımızın ruhundan bulduğu ülfet, bundan önce cisminin yoğrulduğu topraktan parlıyordu. 2665
  • این که جان ما ز روحت یافته ست ** پیش پیش از خاک آن می‌‌تافته ست‌‌
  • Yeryüzündeydik ama yerden gafildik, orada gömülü olan defineden haberimiz yoktu.
  • در زمین بودیم و غافل از زمین ** غافل از گنجی که در وی بد دفین‌‌
  • Tanrı da bize oradan göklere sefer etmeyi emredince, bu yurt değiştirme, acı geldi.
  • چون سفر فرمود ما را ز آن مقام ** تلخ شد ما را از آن تحویل کام‌‌