English    Türkçe    فارسی   

1
2666-2675

  • Yeryüzündeydik ama yerden gafildik, orada gömülü olan defineden haberimiz yoktu.
  • در زمین بودیم و غافل از زمین ** غافل از گنجی که در وی بد دفین‌‌
  • Tanrı da bize oradan göklere sefer etmeyi emredince, bu yurt değiştirme, acı geldi.
  • چون سفر فرمود ما را ز آن مقام ** تلخ شد ما را از آن تحویل کام‌‌
  • O yüzden Tanrı’ya deliller getirerek “Ey Tanrı! Bizim yerimize kim gelecek?
  • تا که حجتها همی‌‌گفتیم ما ** که بجای ما کی آید ای خدا
  • Bu tesbih ve tehlinin nurunu, dedikoduya satıyorsun” dedik.
  • نور این تسبیح و این تهلیل را ** می‌‌فروشی بهر قال و قیل را
  • Tanrı hükmü, bize rahmet yaygısını döşedi:”Açıkça istediğinizi söyleyin. 2670
  • حکم حق گسترد بهر ما بساط ** که بگویید از طریق انبساط
  • Tek evlâtların babalarına söyledikleri gibi ağzınıza ne gelirse çekinmeden deyin.
  • هر چه آید بر زبانتان بی‌‌حذر ** همچو طفلان یگانه با پدر
  • Çünkü bu sözler, yaraşmasa bile rahmetim, gazabımdan artıktır.
  • ز آن که این دمها چه گر نالایق است ** رحمت من بر غضب هم سابق است‌‌
  • Ey melek! Bunu meydana çıkarmak için gönlünüze şüpheler salmaktayım;
  • از پی اظهار این سبق ای ملک ** در تو بنهم داعیه‌‌ی اشکال و شک‌‌
  • Sen söyleyesin; ben darılmayayım, gazaplanmayayım. Bu suretle de benim hilmimi inkâr eden ağız açamasın.
  • تا بگویی و نگیرم بر تو من ** منکر حلمم نیارد دم زدن‌‌
  • Her nefeste bizim hilmimizden yüzlerce baba yüzlerce ana doğar, yokluğa dalıp mahvolur. 2675
  • صد پدر صد مادر اندر حلم ما ** هر نفس زاید در افتد در فنا