English    Türkçe    فارسی   

1
868-877

  • Dağ bir aziz sûfi olursa şaşılacak ne var? Mûsâ’nın cismi de bir kemik parçasından ibaretti.
  • چه عجب گر کوه صوفی شد عزیز ** جسم موسی از کلوخی بود نیز
  • Yahudi padişahının bu söze ehemmiyet vermeyip inkâr etmesi, kendisine nasihat edenlerin nasihatlerini kabul etmemesi
  • طنز و انکار کردن پادشاه جهود و قبول نکردن نصیحت خاصان خویش‌‌
  • O Yahudi padişahı bu acayip mucizeleri gördü. Fakat ancak taan ve inkârda bulundu.
  • این عجایب دید آن شاه جهود ** جز که طنز و جز که انکارش نبود
  • Nasihatçiler: “İşi haddinden ileri götürme, inat hayvanını bu kadar ileri sürme” dediler. 870
  • ناصحان گفتند از حد مگذران ** مرکب استیزه را چندین مران‌‌
  • Nasihatçilerin ellerini bağlayıp hapsetti. Zulmünü birbirine uladı (biteviye ve daha fazla zulmeder oldu).
  • ناصحان را دست بست و بند کرد ** ظلم را پیوند در پیوند کرد
  • “Madem iş bu dereceye vardı. Ey köpek, sabret; kahrımız erişti!” diye bir ses geldi.
  • بانگ آمد کار چون اینجا رسید ** پای دار ای سگ که قهر ما رسید
  • Ondan sonra ateş kırk arşın alevlendi; bir halka teşkil etti ve o Yahudileri yaktı.
  • بعد از آن آتش چهل گز بر فروخت ** حلقه گشت و آن جهودان را بسوخت‌‌
  • Onların asılları önceden de ateşti; sonunda da asıllarına gittiler.
  • اصل ایشان بود آتش ابتدا ** سوی اصل خویش رفتند انتها
  • Zaten zümre ateşten doğmuştu. Cüzüler kül tarafına yol alır, o tarafa giderler. 875
  • هم ز آتش زاده بودند آن فریق ** جزوها را سوی کل باشد طریق‌‌
  • Onlar ancak mümini yakan bir ateştiler. Kendilerini kendi ateşleri çerçöp gibi yaktı.
  • آتشی بودند مومن سوز و بس ** سوخت خود را آتش ایشان چو خس‌‌
  • Anası(mayası) Hâviye olan kimsenin mekânı, ancak Hâviyedir.
  • آن که بوده ست امه الهاویه ** هاویه آمد مر او را زاویه‌‌