English    Türkçe    فارسی   

2
1771-1780

  • Lâlin, lâl olduğunu ispat eden bir damgası olmasa da ne çıkar? Aşk, gam denizinde gamlanmaz ki!
  • لعل را گر مهر نبود باک نیست ** عشق در دریای غم غمناک نیست‏
  • Musa Aleyhisselem’a o çobanın mazur olduğuna dair vahiy gelmesi
  • وحی آمدن موسی را علیه السلام در عذر آن شبان‏
  • Ondan sonra Hak, Musa’nın sırrına dile gelmeyecek sırlar söyledi;
  • بعد از آن در سر موسی حق نهفت ** رازهایی کان نمی‏آید به گفت‏
  • Musa’nın gölüne sözler döktüler. Görmekle söylemeyi birbirine karıştırdılar.
  • بر دل موسی سخنها ریختند ** دیدن و گفتن به هم آمیختند
  • Nice defa kendisinden geçti, nice defa kendisine geldi. Kaç kere ezelden ebede uçtu!
  • چند بی‏خود گشت و چند آمد به خود ** چند پرید از ازل سوی ابد
  • Eğer bundan ötesini anlatmaya kalkışırsam ahmaklık etmiş olurum. Çünkü bunu açmak, bunu anlatmak, anlayışın ötesindedir. 1775
  • بعد از این گر شرح گویم ابلهی است ** ز انکه شرح این ورای آگهی است‏
  • Söylesen akıllar hayran olur. Yazsam birçok kalemler kırılır!
  • ور بگویم عقلها را بر کند ** ور نویسم بس قلمها بشکند
  • Musa Allahtan bu azarı duyunca çöle düşüp çobanın ardınca koştu.
  • چون که موسی این عتاب از حق شنید ** در بیابان در پی چوپان دوید
  • O hayran âşığın izini izledi, çöldeki otların tozunu silkti.
  • بر نشان پای آن سر گشته راند ** گرد از پرده‏ی بیابان بر فشاند
  • Âşık ve hayran adamların ayak izleri, başkalarının izlerinden ayrılır, hemen belli olur.
  • گام پای مردم شوریده خود ** هم ز گام دیگران پیدا بود
  • Âşık, Ruh gibi bir ayağını yukardan aşağıya atar; bir ayağını fil gibi eğri büğrü basar. 1780
  • یک قدم چون رخ ز بالا تا نشیب ** یک قدم چون پیل رفته بر وریب‏