English    Türkçe    فارسی   

2
1841-1850

  • Kimi altına, gümüşe sahip olmuş, zenginlikte naziri olmayan bir dereceye erişmiş görürsen, bil ki o, kazanma zahmetine sabretmiştir.
  • هر که را دیدی به زر و سیم فرد ** دان که اندر کسب کردن صبر کرد
  • Gözü açık olan bunları sebepsiz, Allah hikmeti olarak görür. Fakat mademki sen duygu âlemindesin, sebeplere kulak as!
  • بی‏سبب بیند چو دیده شد گذار ** تو که در حسی سبب را گوش دار
  • Sebeplere yapışmamak, onları görmemek makamı; ruhu tabayi âleminden kurtulmuş olanındır.
  • آن که بیرون از طبایع جان اوست ** منصب خرق سببها آن اوست‏
  • Bu çeşit adam, peygamberlerin mucizeleri çeşmesini sebepsiz görür. Onları, sudan, ottan meydana geliyor bilmez.
  • بی‏سبب بیند نه از آب و گیا ** چشم چشمه‏ی معجزات انبیا
  • Bu sebep, doktorla hasta, kandille fitil gibidir. 1845
  • این سبب همچون طبیب است و علیل ** این سبب همچون چراغ است و فتیل‏
  • Gece kandiline yeni bir fitil bük, fakat güneş kandilini bunlara muhtaç sanma.
  • شب چراغت را فتیل نو بتاب ** پاک دان زینها چراغ آفتاب‏
  • Yürü, aşevinin damı için samanlı balçık hazırla. Fakat bil ki kâinatın damı, buna muhtaç değil.
  • رو تو کهگل ساز بهر سقف خان ** سقف گردون را ز کهگل پاک دان‏
  • Ah. Sevgilimiz, gamımızı yakıp mahvedince gece yalnızlığı bile geçti, gündüz oldu.
  • اه که چون دل دار ما غم سوز شد ** خلوت شب در گذشت و روز شد
  • Ay, ancak geceleyin cilve eder. Gönlün istediği sevgiliyi gönül derdinden başka bir şey de arama.
  • جز به شب جلوه نباشد ماه را ** جز به درد دل مجو دل خواه را
  • Fakat sen, İsa’yı bıraktın da eşeği besledin. Hulâsa eşek gibi perdenin ardında kaldın gitti! 1850
  • ترک عیسی کرده خر پرورده‏ای ** لاجرم چون خر برون پرده‏ای‏