English    Türkçe    فارسی   

2
2847-2856

  • Bu bahis, uzundur. Uzadıkça uzar, maksat da gizli kalır, geçelim.
  • این دراز است و فراوان می‏شود ** و آن چه مقصود است پنهان می‏شود
  • Münafıkların Peygamber’i Mescid-i Dırâr’a götürmek için kandırmaya çalışmaları
  • فریفتن منافقان پیغامبر را تا به مسجد ضرارش برند
  • Halk Peygamber’e masallar okumakta; yalan dolan atını sürmekteydiler.
  • بر رسول حق فسون‏ها خواندند ** رخش دستان و حیل می‏راندند
  • O merhametli, şefkatli Peygamber gülümseyerek ancak “Peki” diyebildi.
  • آن رسول مهربان رحم کیش ** جز تبسم جز بلی ناورد پیش‏
  • O cemaatin teşekkür edilmesi icap eden işlerini anladı, icabet edeceğini söyleyerek haber getirenleri sevindirdi. 2850
  • شکرهای آن جماعت یاد کرد ** در اجابت قاصدان را شاد کرد
  • Onların hileleri gözünün önünde görünüp duruyor, o hileleri süt içinde kıl görür gibi birer, birer görüyordu.
  • می‏نمود آن مکر ایشان پیش او ** یک به یک ز آن سان که اندر شیر مو
  • Fakat o lütuf sahibi Peygamber, kılı görmemezlikten geliyor, o zarif kimse sütü övüyordu..
  • موی را نادیده می‏کرد آن لطیف ** شیر را شاباش می‏گفت آن ظریف‏
  • Yüz binlerce hile ve hud’a kıllarına o an gözünü yummuştu.
  • صد هزاران موی مکر و دمدمه ** چشم خوابانید آن دم ز ان همه‏
  • O kerem denizi doğru buyurmuştu: “Ben, sizi, sizden ziyade esirgerim,
  • راست می‏فرمود آن بحر کرم ** بر شما من از شما مشفق‏ترم‏
  • Ben âdeta dehşetli surette alevlenmiş, yalınlanmış bir ateşin kıyısına oturmuş bir adama benzerim. 2855
  • من نشسته بر کنار آتشی ** با فروغ و شعله‏ی بس ناخوشی‏
  • Siz pervane gibi o tarafa koşuyorsunuz. Ben de iki elimle pervane koymaktayım”
  • همچو پروانه شما آن سو دوان ** هر دو دست من شده پروانه ران‏