English    Türkçe    فارسی   

2
3477-3486

  • Allah kulunun ayıbını az söyle, padişahı hırsızlıkla az kına.
  • عیب کم گو بنده‏ی الله را ** متهم کم کن به دزدی شاه را
  • Gemide bir dervişi hırsızlıkla töhmet altına almaları
  • کرامات آن درویش که در کشتی متهمش کردند
  • Bir gemide bir derviş vardı. Erliği kendisine arka yastığı yapmış, ona dayanmıştı.
  • بود درویشی درون کشتیی ** ساخته از رخت مردی پشتیی‏
  • Gemide bir kese altın kayboldu. O, uyuyordu. Herkesi aradılar. Birisi onu da gösterip,
  • یاوه شد همیان زر او خفته بود ** جمله را جستند و او را هم نمود
  • “Bu uyuyan yoksulu da arayalım” dedi. Para sahibi derdinden onu da uyandırdı. 3480
  • کاین فقیر خفته را جوییم هم ** کرد بیدارش ز غم صاحب درم‏
  • “Bu gemide bir kese kayboldu. Herkesi aradık, bu arayıştan sen kurtulamazsın.
  • که در این کشتی حرمدان گمشدست ** جمله را جستیم نتوانی تو رست‏
  • Hırkanı çıkar, soyun da senin hakkında kimsenin şüphesi kalmasın” dedi.
  • دلق بیرون کن برهنه شو ز دلق ** تا ز تو فارغ شود اوهام خلق‏
  • Derviş “Yarabbi, şu aşağılık kişiler, kulunu töhmet altına alıyorlar, fermanını eriştir” dedi.
  • گفت یا رب مر غلامت را خسان ** متهم کردند فرمان در رسان‏
  • Dervişin gönlü dertlenir dertlenmez hemen denizin her tarafından,
  • چون به درد آمد دل درویش از آن ** سر برون کردند هر سو در زمان‏
  • Yüzbinlerce balık baş çıkardı. Her birinin ağzında bir inci vardı. Ama ne inci? 3485
  • صد هزاران ماهی از دریای ژرف ** در دهان هر یکی دری شگرف‏
  • Her tanesi bir memleket haracı. Allah’tan geliyor, elbette eşi bulunmaz.
  • صد هزاران ماهی از دریای پر ** در دهان هر یکی در و چه در