English    Türkçe    فارسی   

2
3532-3541

  • Su, deveye göre azdır, fakat fareye göre deniz gibiydi.
  • آب جو نسبت به اشتر هست کم ** لیک باشد موش را آن همچو یم‏
  • Birisinin dört ekmeğe ihtiyacı olurda iki yahut üç tanesini yerse bu, orta bir yiyiştir.
  • هر که را باشد وظیفه چار نان ** دو خورد یا سه خورد هست اوسط آن‏
  • Fakat dördünü de yerse bu yiyiş, orta bir yiyiş değildir ki. O adam, kaz gibi hırsına esir olmuştur.
  • ور خورد هر چار دور از اوسط است ** او اسیر حرص مانند بط است‏
  • Birisinin on ekmeğe iştahı olsa da altısını yese bu orta sayılır. 3535
  • هر که او را اشتها ده نان بود ** شش خورد می‏دان که اوسط آن بود
  • Fakat benim elli ekmeğe ihtiyacım var, senin altı yufkaya müsavi değiliz ki.
  • چون مرا پنجاه نان هست اشتهی ** مر ترا شش گرده هم دستیم نی‏
  • Sen on rekât namaz kılınca usanırsın, ben beş yüz rekât namaz kılsam usanmam.
  • تو به ده رکعت نماز آیی ملول ** من به پانصد در نیایم در نحول‏
  • Birisi, ta Kâbe’ye kadar yaya gider, öbürü mescide varıncaya kadar kendisinden geçer.
  • آن یکی تا کعبه حافی می‏رود ** و آن یکی تا مسجد از خود می‏شود
  • Birisi o kadar cömerttir ki gönlü bulanmadan canını bile verir, öbürü bir dilim ekmek verebilmek için can çekişir.
  • آن یکی در پاکبازی جان بداد ** وین یکی جان کند تا یک نان بداد
  • Bu orta halli oluş, sona göredir; önü, sonu olan şeye nispetledir. 3540
  • این وسط در با نهایت می‏رود ** که مرا آن را اول و آخر بود
  • Bir şeyde evvel, âhir olmalı ki ortası tasavvur edilebilsin.
  • اول و آخر بباید تا در آن ** در تصور گنجد اوسط یا میان‏