English    Türkçe    فارسی   

3
1147-1156

  • Biz neye bu derece de söze daldık? Hikâye söyleyelim derken hikâye olduk gitti.
  • ما چه خود را در سخن آغشته‌ایم ** کز حکایت ما حکایت گشته‌ایم
  • Ben yokum zaten ağlayıp, ağlayıp sızlayarak masal oldum gitti… Bu suretle secde edenler arasına katılayım, onlarla beraber yuvarlanayım bari.
  • من عدم و افسانه گردم در حنین ** تا تقلب یابم اندر ساجدین
  • İş bilen, söz anlayan adama bu söz, hikâye değil. Hâlimi anlatıyorum ben, sevgilinin huzurundayım ben!
  • این حکایت نیست پیش مرد کار ** وصف حالست و حضور یار غار
  • Âsi, bunlar önce gelip geçenlere ait aslı yok masallar dedi ya… Kur’an hakkında söylenen bu söz, nifak eseridir. 1150
  • آن اساطیر اولین که گفت عاق ** حرف قرآن را بد آثار نفاق
  • İçinde Allah nuru olan Lâmekân âleminde nerede geçmiş, nerede gelecek, nerede hâl,
  • لامکانی که درو نور خداست ** ماضی و مستقبل و حال از کجاست
  • Geçmiş, gelecek, sana göredir. Yoksa hakikatte ikisi de birdir. Fakat sen iki sanırsın.
  • ماضی و مستقبلش نسبت به تست ** هر دو یک چیزند پنداری که دوست
  • Bir adam, onun babasıdır, bizim oğlumuz, Zeydin altında olan dam, Amr’ın üstündedir.
  • یک تنی او را پدر ما را پسر ** بام زیر زید و بر عمرو آن زبر
  • Damın altta, üstte oluşu, o iki adama göredir. Hakikatteyse dam tek bir şeydir, işte o kadar!
  • نسبت زیر و زبر شد زان دو کس ** سقف سوی خویش یک چیزست بس
  • Bu söz, onun misli değildir, bir misaldir ancak. Eski harfler, yeni manayı ifade edemez ki. 1155
  • نیست مثل آن مثالست این سخن ** قاصر از معنی نو حرف کهن
  • Ey tulum, burası mademki ırmak kıyısı değil, ağzını kapat. Bu şeker denizinin ne kıyısı var, ne kenarı!
  • چون لب جو نیست مشکا لب ببند ** بی لب و ساحل بدست این بحر قند
  • Firavunun sihirbazları çağırtmak üzere şehirlere adam göndermesi
  • فرستادن فرعون به مداین در طلب ساحران