- Mademki mumsuz da aydınlık vermekte, mumun sönüşüne neye feryat ediyorsun?
- بی چراغی چون دهد او روشنی ** گر چراغت شد چه افغان میکنی
- Bazı veliler, Allah hükümlerine razı olurlar Yarabbi, bu hükmü çevir diye niyaz etmezler
- صفت بعضی اولیا کی راضیاند باحکام و لابه نکنند کی این حکم را بگردان
- Şimdi, dünyada hiç itiraz etmeyen yolcuların hallerini işit.
- بشنو اکنون قصهی آن رهروان ** که ندارند اعتراضی در جهان
- Velîlerden dua edenler, gâh diken, gâh sökenler var. Bunlar başka.
- ز اولیا اهل دعا خود دیگرند ** که همیدوزند و گاهی میدرند
- Bir de velilerden öylelerini tanırım ki ağızları yumulmuştur, hiç dua etmezler. 1880
- قوم دیگر میشناسم ز اولیا ** که دهانشان بسته باشد از دعا
- O, ulular, Allah hükümlerine razı olmuşlardır, takdirin def’ine çalışmak onlara haramdır.
- از رضا که هست رام آن کرام ** جستن دفع قضاشان شد حرام
- Bunlar, kaza ve kaderde hususi bir zevk bulurlar, bundan kurtulmayı dilemek onlarca küfürdür.
- در قضا ذوقی همیبینند خاص ** کفرشان آید طلب کردن خلاص
- Allah bunların gönlüne öyle bir hüsnü zan vermiştir ki derde düşüp hiç yaslanmazlar, gök renkli yas elbisesi giymezler.
- حسن ظنی بر دل ایشان گشود ** که نپوشند از عمی جامهی کبود
- Behlûl’ün dervişe sual sorması
- سال کردن بهلول آن درویش را
- Behlül, dervişin birine “Derviş, nasılsın? Anlat bakalım?” dedi.
- گفت بهلول آن یکی درویش را ** چونی ای درویش واقف کن مرا
- Derviş, Dünyadaki işler daima bir adamın dilediği gibi olur; 1885
- گفت چون باشد کسی که جاودان ** بر مراد او رود کار جهان
- Seller, ırmaklar muradınca akar, yıldızlar hükmünce hükmeder;
- سیل و جوها بر مراد او روند ** اختران زان سان که خواهد آن شوند