English    Türkçe    فارسی   

3
1958-1967

  • O hırs erliğin kemalidir, bu hırs rezalettir, soğuk ve kötü bir şeydir.
  • آن یکی حرص از کمال مردی است ** و آن دگر حرص افتضاح و سردی است
  • Ah burada pek gizli bir sır var. Öyle bir sır var ki onu anlamak için Musa bir Hızır’a koştu.
  • آه سری هست اینجا بس نهان ** که سوی خضری شود موسی روان
  • Sen de suya kanmamış bir susuz gibi, Allah için olsun, elde ettiğine kanaat etme, durma! 1960
  • همچو مستسقی کز آبش سیر نیست ** بر هر آنچ یافتی بالله مه‌ایست
  • Bu kapıda nihayetsiz makamlar var. Başköşeyi bırak, senin başköşen yoldur!
  • بی نهایت حضرتست این بارگاه ** صدر را بگذار صدر تست راه
  • Musa’nın, ulu bir peygamber olduğu, Allah’a pek yakın bir makamda bulunduğu halde Hızır’ı arayıp sır öğrenmeye girmesi
  • سر طلب کردن موسی خضر را علیهماالسلام با کمال نبوت و قربت
  • Ey kerem sahibi, bunu Musa’dan öğren. Kelîm bile iştiyakından bak, ne diyor:
  • از کلیم حق بیاموز ای کریم ** بین چه می‌گوید ز مشتاقی کلیم
  • Bunca makama sahip olduğum, yüce bir peygamber bulunduğum halde kendimi görmüyor, kendime varlık vermiyorum, Hızır’ı aramaktayım.
  • با چنین جاه و چنین پیغامبری ** طالب خضرم ز خودبینی بری
  • Ona, “Ey Musa, sen kavmini bıraktın, bir izi kutlu kişinin ardına düştün.
  • موسیا تو قوم خود را هشته‌ای ** در پی نیکوپیی سرگشته‌ای
  • Öyle bir ulusun ki korkudan da kurtulmuşsun, ricadan da; niceye dek dönüp dolaşacaksın, ne vakte kadar arayacaksın? 1965
  • کیقبادی رسته از خوف و رجا ** چند گردی چند جویی تا کجا
  • Aradığın sende… Bunu sen de bilirsin. Ey gök, ne vakte dek yerin etrafında dönüp duracaksın? dediler.
  • آن تو با تست و تو واقف برین ** آسمانا چند پیمایی زمین
  • Musa “Beni bu kadar kınamayın, güneşte ayın yolunu kesmeye savaşmayın.
  • گفت موسی این ملامت کم کنید ** آفتاب و ماه را کم ره زنید