English    Türkçe    فارسی   

3
2120-2129

  • O hasetçinin gördüğü hayal, onun hayali değildir ki… O hilâl değil, onun kendi kaşının kılı! 2120
  • آن خیال او بود از احتیال ** موی ابروی ویست آن نه هلال
  • Ben seni beş duyguyla yedi kat göğe sığmayacak bir şekilde öveceğim. Şimdi yaz bakalım: Dekukî ileri geçip imam oldu.
  • مدح تو گویم برون از پنج و هفت ** بر نویس اکنون دقوقی پیش رفت
  • Dekukî’nin ileri geçip onlara imam olması
  • پیش رفتن دقوقی به امامت آن قوم
  • Tahiyatta, salih kişilere selâm verilirken bütün peygamberler methedilmiş olur; hepsinin methi, birbiriyle yoğururlar.
  • در تحیات و سلام الصالحین ** مدح جمله‌ی انبیا آمد عجین
  • Medihler, birbirine karışır, âdeta testilerdeki sular, bir leğene dökülür.
  • مدحها شد جملگی آمیخته ** کوزه‌ها در یک لگن در ریخته
  • Çünkü övülen, bir kişiden daha fazla değildir ki. Bundan dolayı dinler, mezhepler, ancak tek bir mezhepten ibarettir.
  • زانک خود ممدوح جز یک بیش نیست ** کیشها زین روی جز یک کیش نیست
  • Bil ki her övüş, Allah nuruna varır, ulaşır; suretlerle şahısları övüşse âriyettir. 2125
  • دان که هر مدحی بنور حق رود ** بر صور و اشخاص عاریت بود
  • Müstahak olmayanı kim metheder ki? Fakat bilmeyenler, şunu bunu methediyor sanırlar da yol azıtırlar.
  • مدحها جز مستحق را کی کنند ** لیک بر پنداشت گم‌ره می‌شوند
  • Bu, şuna benzer: bir duvara herhangi bir nurdur vurur. Duvar o nurun aksetmesine bir vasıtadır.
  • همچو نوری تافته بر حایطی ** حایط آن انوار را چون رابطی
  • Fakat ayın aksi aslına ulaştı mı, yol azıtan kişi ayı kaybeder, övüşü terk eder.
  • لاجرم چون سایه سوی اصل راند ** ضال مه گم کرد و ز استایش بماند
  • Yahut da ay, bir kuyuya akseder, adam da bu aksi görür, başını kuyuya uzatır, bakar durur.
  • یا ز چاهی عکس ماهی وا نمود ** سر بچه در کرد و آن را می‌ستود