English    Türkçe    فارسی   

3
2599-2608

  • Zemheri rüzgârları, âlemi doldursa bile o parlayıp duran güneşe ne gam?
  • زمهریر ار پر کند آفاق را ** چه غم آن خورشید با اشراق را
  • Sebâlılar’ın ahmaklığı, peygamberlerin nasihatlarının o ahmaklara tesir etmemesi
  • قصه‌ی اهل سبا و حماقت ایشان و اثر ناکردن نصیحت انبیا در احمقان
  • Hatırıma Sebalılar’ın hikâyesi geldi. Ahmaklık yüzünden seher yeli, onlara veba kesilmişti. 2600
  • یادم آمد قصه‌ی اهل سبا ** کز دم احمق صباشان شد وبا
  • Sebâ, çocuklardan duyduğun masallardaki gibi pek büyük bir şehirdi.
  • آن سبا ماند به شهر بس کلان ** در فسانه بشنوی از کودکان
  • Hani çocuklar masal söylerler ya… Fakat masallarında nice sırlar, nice öğütler vardır.
  • کودکان افسانه‌ها می‌آورند ** درج در افسانه‌شان بس سر و پند
  • Görünüşte saçma şeyler söylerler ama sen onları masal sanma sakın… Bütün viranelerde define aramaya koyul!
  • هزلها گویند در افسانه‌ها ** گنج می‌جو در همه ویرانه‌ها
  • Sebâ şehri, pek büyük, pek azametli bir şehirdi… Büyüklüğü bir tepsiden fazla değil!
  • بود شهری بس عظیم و مه ولی ** قدر او قدر سکره بیش نی
  • Pek ulu, pek geniş, pek uzun, pek kocamandı… bir soğan kadar! 2605
  • بس عظیم و بس فراخ و بس دراز ** سخت زفت زفت اندازه‌ی پیاز
  • On şehir halkı oraya toplanmıştı; fakat hepsi de yüzleri yıkanmamış üç kişiden ibaret!
  • مردم ده شهر مجموع اندرو ** لیک جمله سه تن ناشسته‌رو
  • Orada sayısız adam vardı ama hepsi yalnız ölmüş hayvan eti yiyen o üç ham adam!
  • اندرو خلق و خلایق بی‌شمار ** لیک آن جمله سه خام پخته‌خوار
  • Canana ulaşmayan, sevgiliye kavuşmaya çalışmayan can, binlerce bile olsa yarım tenden ibarettir.
  • جان ناکرده به جانان تاختن ** گر هزارانست باشد نیم تن