- Köylü bunca hakkın geçti. Onun için nice zahmetler çektin. 260
- حقها بر وی تو ثابت کردهای ** رنجها در کار او بس بردهای
- O da, sen ona konuk olasın da hiç olmazsa bu hakların bir kısmını olsun ödemek ister.
- او همیخواهد که بعضی حق آن ** وا گزارد چون شوی تو میهمان
- Bize, onu kandırın, köye getirin diye gizlice birçok ricalarda bulundu” dediler.
- بس وصیت کرد ما را او نهان ** که کشیدش سوی ده لابهکنان
- Şehirli dedi ki: “Yavrucuğum, doğru ama iyilik ettiğin kişinin şerrinden sakın demişler.
- گفت حقست این ولی ای سیبویه ** اتق من شر من احسنت الیه
- Dostluk, son demdedir. Korkarım ki bir şey olur da tohum bozulur”
- دوستی تخم دم آخر بود ** ترسم از وحشت که آن فاسد شود
- Sohbet vardır, keskin bir kılıca benzer, bostanı, ekini kış gibi kesip biçer. 265
- صحبتی باشد چو شمشیر قطوع ** همچو دی در بوستان و در زروع
- Sohbet vardır, ilkbahar gibidir. Her tarafı yapar, sayısız meyveler verir.
- صحبتی باشد چو فصل نوبهار ** زو عمارتها و دخل بیشمار
- İhtiyat ve tedbir ona derler ki kötü zannı gideresin, kaçıp kötülüklerden kurtulasın.
- حزم آن باشد که ظن بد بری ** تا گریزی و شوی از بد بری
- Peygamber, “Tedbir sui zandır” dedi. A boşboğaz, her adımı bir tuzak bil.
- حزم س الظن گفتست آن رسول ** هر قدم را دام میدان ای فضول
- Sahranın yüzü dümdüz ve geniştir ama her adımda bir tuzak var, küstahça koşmayı bırak.
- روی صحرا هست هموار و فراخ ** هر قدم دامیست کم ران اوستاخ