English    Türkçe    فارسی   

3
2630-2639

  • Kör gözü kendi ayıbını zerre kadar göremez, fakat gene de âlemin ayıbını arar! 2630
  • عیب خود یک ذره چشم کور او ** می‌نبیند گرچه هست او عیب‌جو
  • Çıplak, elbisesinin eteğini kesecekler diye korkuyor ama çıplak adamın eteğimi olur ki kessinler!
  • عور می‌ترسد که دامانش برند ** دامن مرد برهنه چون درند
  • Dünyaya kapılan da hem müflistir, hem de korkmakta. Hâlbuki hırsızlardan hiç de korkmaması lâzım.
  • مرد دنیا مفلس است و ترسناک ** هیچ او را نیست از دزدانش باک
  • Zaten dünyaya çıplak geldi, çıplak gidecek… Böyle olduğu halde hırsızlardan korkusundan yüreği kan olmakta!
  • او برهنه آمد و عریان رود ** وز غم دزدش جگر خون می‌شود
  • Fakat hayattayken bunca feryad ü figan etti ağlayıp sızladıydı ya… Ölürken kendisi de bu korkusuna şaşar, güler!
  • وقت مرگش که بود صد نوحه بیش ** خنده آید جانش را زین ترس خویش
  • O zaman zengin hiçbir pulu olmadığını… Zeki, hiçbir hüneri bulunmadığını anlar. 2635
  • آن زمان داند غنی کش نیست زر ** هم ذکی داند که او بد بی‌هنر
  • Hayattaki bu korku, eteğine saksı kırıkları doldurup da kendisini mal sahibi sanan, onları kaybedeceğinden korkan, onların üstüne titreyen çocuğun korkusuna benzer.
  • چون کنار کودکی پر از سفال ** کو بر آن لرزان بود چون رب مال
  • O saksı kırıklarından bir parçasını bile alsan ağlamaya başlar; geri verirsen de sevinir, gülmeye koyulur.
  • گر ستانی پاره‌ای گریان شود ** پاره گر بازش دهی خندان شود
  • Bilgi elbisesini giymedikçe çocuğun ağlamasına da ehemmiyet verilmez, gülmesi de!
  • چون نباشد طفل را دانش دثار ** گریه و خنده‌ش ندارد اعتبار
  • Ahmak da eğreti malı kendisinin sanır da onun üstüne titrer. Hay aşağılık adam hay!
  • محتشم چون عاریت را ملک دید ** پس بر آن مال دروغین می‌طپید