English    Türkçe    فارسی   

3
2649-2658

  • Her cevherin haysiyetini bilir de kendi cevherine gelince bir eşeğe döner!
  • داند او خاصیت هر جوهری ** در بیان جوهر خود چون خری
  • Be hey âlim, sen, ben caiz olan şeylerle caiz olmayanları bilirim dersin ama kendin caiz misin, işe yarar mısın, yoksa bir kocakarı mısın? Bundan haberin yok! 2650
  • که همی‌دانم یجوز و لایجوز ** خود ندانی تو یجوزی یا عجوز
  • Bu, yerinde doğru… Şu, yerinde değil, eğri… Bunu biliyorsun ama sen doğru musun, eğri mi? Bir de iyice bak!
  • این روا و آن ناروا دانی ولیک ** تو روا یا ناروایی بین تو نیک
  • Her kumaşın değeri nedir? Biliyorsun da kendi değerini bilmiyorsun. Bu ahmaklıktır.
  • قیمت هر کاله می‌دانی که چیست ** قیمت خود را ندانی احمقیست
  • Yomlu yıldızlarla yomsuz yıldızları biliyorsun… Fakat sen yomlumusun, yoksa cemcenabet biri misin? Buna bakmıyorsun bile?
  • سعدها و نحسها دانسته‌ای ** ننگری سعدی تو یا ناشسته‌ای
  • Bütün bilgilerin ruhu budur bu… Mahşer günü ben kimim, ne hale geleceğim; demen bunu bilmen gerek!
  • جان جمله علمها اینست این ** که بدانی من کیم در یوم دین
  • Din usulünü bildin ama kendi aslın, kendi mayan iyiyse bir de ona bak, onu bil! 2655
  • آن اصول دین بدانستی ولیک ** بنگر اندر اصل خود گر هست نیک
  • Seni için bu iki usulden kendi aslını bilmen daha iyidir ey ulu kişi!
  • از اصولینت اصول خویش به ** که بدانی اصل خود ای مرد مه
  • Sebâlılar’ın şehirlerinin güzelliği ve onların buna şükretmemeleri
  • صفت خرمی شهر اهل سبا و ناشکری ایشان
  • Sebâlılar’ın asılları kötüydü, mayaları pisti. Allah’a ulaşma sebeplerinden kaçarlardı.
  • اصلشان بد بود آن اهل سبا ** می‌رمیدندی ز اسباب لقا
  • Allah, onlara bunca matah, bunca bağ, bunca bostan vermiş, sağlarından, sollarından onlara zevk ve huzur için bunca nimetler ihsan etmişti.
  • دادشان چندان ضیاع و باغ و راغ ** از چپ و از راست از بهر فراغ