English    Türkçe    فارسی   

3
3608-3617

  • Önlerinde iki büklüm eğilmedikçe o emaneti sana verirler mi hiç?
  • کی رسانند آن امانت را بتو ** تا نباشی پیششان راکع دوتو
  • Onlarca öyle her edep, her terbiye de beğenilmez. Çünkü onlar, ulu bir tapıdan gelmişlerdir.
  • هر ادبشان کی همی‌آید پسند ** کامدند ایشان ز ایوان بلند
  • Onlar yoksul değiller ki ettiğin hizmetlere karşı teşekkür etsinler, minnet altında kalsınlar a müzevir! 3610
  • نه گدایانند کز هر خدمتی ** از تو دارند ای مزور منتی
  • Fakat ey gönül, bunca rağbetsizliğie rağmen sen yine padişahın sadakasını saç, esirgeme!
  • لیک با بی‌رغبتیها ای ضمیر ** صدقه‌ی سلطان بیفشان وا مگیر
  • Ey gökyüzünün elçisi, sen usananlara bakma, atını sıçratadur, oynatadur!
  • اسپ خود را ای رسول آسمان ** در ملولان منگر و اندر جهان
  • Ne mutludur ki o Türk ki savaşa girişir, dayanır da atını ateşler dolu hendeğe bile sürer, ateşler dolu hendekten bile sıçratır…
  • فرخ آن ترکی که استیزه نهد ** اسپش اندر خندق آتش جهد
  • Atını öyle sürer, öyle şahlandırır ki gökyüzüne çıkmaya kalkışır.
  • گرم گرداند فرس را آنچنان ** که کند آهنگ اوج آسمان
  • Ne kimseyi görür, ne kimsenin hasedine bakar. Her şeyden gözünü yummuştur; ateş gibi kuruyu da yakmıştır, yaşı da. 3615
  • چشم را از غیر و غیرت دوخته ** همچو آتش خشک و تر را سوخته
  • Yaptığı işten bir pişmanlık duyar ve bu pişmanlık ona bir ayıp olursa o, önce pişmanlığa ateş salar, yakıp yandırır.
  • گر پشیمانی برو عیبی کند ** آتش اول در پشیمانی زند
  • Zaten adam, bir işte ayak diredi mi hiç yoktan pişmanlık meydana gelmez ki!
  • خود پشیمانی نروید از عدم ** چون ببیند گرمی صاحب‌قدم
  • Her hayvanın, düşmanının kokusunu duyup çekinmesi, kendisinden çekinilmeye, kaçmaya, karşı koymaya imkân bulunmayan birisiyle düşmanlığa kalkışan adamın ziyankârlığı
  • شناختن هر حیوانی بوی عدو خود را و حذر کردن و بطالت و خسارت آنکس کی عدو کسی بود کی ازو حذر ممکن نیست و فرار ممکن نی و مقابله ممکن نی