English    Türkçe    فارسی   

3
3739-3748

  • Darlık geldi mi onda genişlik gör de canlan, alnını kırıştırma!
  • چونک قبض آید تو در وی بسط بین ** تازه باش و چین میفکن در جبین
  • Çocuklar gülüp dururlar, bilenlerinse yüzü ekşidir. Gam karaciğerden meydana gelir, neşe akciğerden! 3740
  • کودکان خندان و دانایان ترش ** غم جگر را باشد و شادی ز شش
  • Çocuğun gözü, eşek gibi ahırdadır… Akıllı adamsa gözünü işin sonuna diker.
  • چشم کودک همچو خر در آخرست ** چشم عاقل در حساب آخرست
  • Akılsız, ahırdaki otu tatlı görür… Akıllı, ahırdaki hayvanın nihayet kasap elinde telef olacağını görür, bilir.
  • او در آخر چرب می‌بیند علف ** وین ز قصاب آخرش بیند تلف
  • Şu kasabın verdiği ot yok mu? Acıdır, acı! Kasap o otu bizi semirtmek, tartıda ağır gelmemizi temin etmek için veriyor.
  • آن علف تلخست کین قصاب داد ** بهر لحم ما ترازویی نهاد
  • Yürü, Allah’ın verdiği hikmet otunu ye! Çünkü Allah, onu ancak cömertliğinden, ihsanından dolayı karşılık istemeksizin vermiştir.
  • رو ز حکمت خور علف کان را خدا ** بی غرض دادست از محض عطا
  • Allah “Allah’ın verdiği rızıktan yiyin” dedi. Sen, buradaki rızkı ekmek sandın, hikmet olduğunu anlamadın ha! 3745
  • فهم نان کردی نه حکمت ای رهی ** زانچ حق گفتت کلوا من رزقه
  • Allah’ın verdiği rızık, insan mertebesine göre hikmettir. O rızık sonunda senin boğazında durmaz, seni öldürüp mahvetmez!
  • رزق حق حکمت بود در مرتبت ** کان گلوگیرت نباشد عاقبت
  • Bu ağzını kapadın mı başka bir ağız açılır… O ağız sır lokmalarını yer, yutar.
  • این دهان بستی دهانی باز شد ** کو خورنده‌ی لقمه‌های راز شد
  • Bedenini Şeytan aslanından kurtarabilirsen Allah sofrasında nice nimetler yersin!
  • گر ز شیر دیو تن را وابری ** در فطام اوبسی نعمت خوردی