English    Türkçe    فارسی   

3
3915-3924

  • Ben de ondan kaçtığım için pişmanım, özrümü bildirmek üzere kendimi onun fidanına astım!” 3915
  • خویش را بر نخل او آویختم ** عذر آن را که ازو بگریختم
  • Canından el yıkayan o âşığın mâşukuna ulaşması
  • رسیدن آن عاشق به معشوق خویش چون دست از جان خود بشست
  • Top gibi başının, yüzünün üstüne kapanıp secdeler ederek gözleri yaşlı bir halde Sad-ı Cihan’ın huzuruna gitti.
  • همچو گویی سجده کن بر رو و سر ** جانب آن صدر شد با چشم تر
  • Herkes, acaba onu yakacak mı, asacak mı diye başını havaya dikmiş bekliyordu.
  • جمله خلقان منتظر سر در هوا ** کش بسوزد یا برآویزد ورا
  • Sadr-ı Cihan, işte o vakit zaman, talihsiz kişilere ne gösterirse bu bir avuç ahmağa onu gösterdi.
  • این زمان این احمق یک لخت را ** آن نماید که زمان بدبخت را
  • İşten anlamayan ahmak, pervane gibi alevi nur sandı, ahmakçasına aleve atıldı, canından oldu.
  • همچو پروانه شرر را نور دید ** احمقانه در فتاد از جان برید
  • Fakat aşk mumu, o muma benzemez ki. Aşk, aydınlıklar içindeki aydınlıklar aydınlığıdır. 3920
  • لیک شمع عشق چون آن شمع نیست ** روشن اندر روشن اندر روشنیست
  • O ateşli mumların aksine bir şeydir. Ateş gibi görünür ama baştanbaşa nurdur, güzellikten, hoşluktan ibarettir.
  • او به عکس شمعهای آتشیست ** می‌نماید آتش و جمله خوشیست
  • Âşık öldüren mescidle ölümünü arayıp hiçbir şeye aldırış etmeyerek orada konuklayan âşık
  • صفت آن مسجد کی عاشق‌کش بود و آن عاشق مرگ‌جوی لا ابالی کی درو مهمان شد
  • Ey izi, tozu güzel, bir hikâye söyleyeyim, dinle:
  • یک حکایت گوش کن ای نیک‌پی ** مسجدی بد بر کنار شهر ری
  • Rey şehrinin kıyısında bir mescit vardı.
  • هیچ کس در وی نخفتی شب ز بیم ** که نه فرزندش شدی آن شب یتیم
  • Hiç kimse yoktu ki orada gecelesin, yatsın da korkudan ödü patlayıp ölmesin; oğlu o gece yetim kalmasın.
  • بس که اندر وی غریب عور رفت ** صبحدم چون اختران در گور رفت