English    Türkçe    فارسی   

3
4440-4449

  • O yücelmenin aşkı, o yücelmenin meylide canadır. “Allah onları sever onlarda Allah’ı” ayetini bundan anla! 4440
  • میل و عشق آن شرف هم سوی جان ** زین یحب را و یحبون را بدان
  • Bunu anlatmaya kalkışsam sonu, ucu gelmez… Mesnevi’ye, daha böyle sekiz misli kâğıt bile yetişmez!
  • حاصل آنک هر که او طالب بود ** جان مطلوبش درو راغب بود
  • Hâsılı kim bir şey isterse istediği şey de ona rağbet eder.
  • گر بگویم شرح این بی حد شود ** مثنوی هشتاد تا کاغذ شود
  • İnsan, hayvan, nebat, cemat… Her şey, birbirine âşıktır. Bir adam, bir şeyi sevdi de muradı o oldu, başka bir şey dilemez bir hale geldi mi o muradı olan sevgilide muratsız hale gelen âşığına âşıktır.
  • آدمی حیوان نباتی و جماد ** هر مرادی عاشق هر بی‌مراد
  • Muratsız hale gelen âşıklar, bir murat etrafında döner, dolaşır, yalnız sevgililerini dilerler ama muratları, maksatları olan sevgililer de onları kendilerine çekip dururlar.
  • بی‌مرادان بر مرادی می‌تنند ** و آن مرادان جذب ایشان می‌کنند
  • Fakat âşıkların meyil ve muhabbetleri, âşıkları zayıf bir hale getirir… Maşukların meyil ve muhabbeti ise onları güzelleştirir, parlak bir hale sokar! 4445
  • لیک میل عاشقان لاغر کند ** میل معشوقان خوش و خوش‌فر کند
  • Sevgililerin aşkı onların yanaklarını parlatır; âşıkların aşkı, âşıkların canlarını yandırır!
  • عشق معشوقان دو رخ افروخته ** عشق عاشق جان او را سوخته
  • Kehlibar, niyazdan müstağni davranan bir âşıktır…o uzun yola düşen, o uzun yolda savaşansa saman çöpü!
  • کهربا عاشق به شکل بی‌نیاز ** کاه می‌کوشد در آن راه دراز
  • Bunu bırak… O susamış âşığın aşkı, Sadr-ı Cihan’ın gönlünde parladı.
  • این رها کن عشق آن تشنه‌دهان ** تافت اندر سینه‌ی صدر جهان
  • O aşkın, o ateşgedenin dumanı ona kadar vardı, gönlünü yumuşattı.
  • دود آن عشق و غم آتش‌کده ** رفته در مخدوم او مشفق شده