English    Türkçe    فارسی   

3
4517-4526

  • Hulâsa onların kırıklığı hiç bizim kırıklığımıza benzer mi a ulu kişi?
  • حاصل این اشکست ایشان ای کیا ** می‌نماند هیچ با اشکست ما
  • Onlar, biz ikbale erişip yücelince nasıl neşelenirsek horluğa düşüp ellerindekini telef edince öyle neşelenirler.
  • آنچنان شادند در ذل و تلف ** همچو ما در وقت اقبال و شرف
  • Bu çeşit adamın malı, geliri, yokluk varlığından ibarettir. Yoksulluk, horluk, ona iftihardır, yüceliktir.
  • برگ بی‌برگی همه اقطاع اوست ** فقر و خواریش افتخارست و علوست
  • Esirlerden biri dedi ki: “Peki niçin Peygamber, bizim halimizi görmedi. Bizi böyle zincirlere vurulmuş görünce nasıl oldu da güldü. 4520
  • آن یکی گفت ار چنانست آن ندید ** چون بخندید او که ما را بسته دید
  • Hani onun huyları değişmişti, hani o Allah huylarıyla huylanmıştı da neşesi ne bu zindanın lezzetlerindendi, ne bu zindandan kurtulduğundan.
  • چونک او مبدل شدست و شادیش ** نیست زین زندان و زین آزادیش
  • Pekâlâ ya neden düşmanlarının kahroluşundan neşeleniyor, neden bu fetihten bu zaferden gururlanıyor?
  • پس به قهر دشمنان چون شاد شد ** چون ازین فتح و ظفر پر باد شد
  • Erkek aslanlara kolayca üstün geldi, muzaffer oldu diye neşelenmekte.
  • شاد شد جانش که بر شیران نر ** یافت آسان نصرت و دست و ظفر
  • Gayri anladık ki o da hür değil… Dünyadan başka hiçbir şeyle memnun değil, başka bir şeyden gönlü şad olmuyor?
  • پس بدانستیم کو آزاد نیست ** جز به دنیا دلخوش و دلشاد نیست
  • Yoksa nasıl gülebilir ki? O dünya ehli, iyiye de merhamet eder, kötüye de... İyiyi de esirger, kötüyü de” 4525
  • ورنه چون خندد که اهل آن جهان ** بر بد و نیک‌اند مشفق مهربان
  • Esirler, birbirleriyle bunu konuşuyor, birbirlerine bunu fısıldıyorlardı.
  • این بمنگیدند در زیر زبان ** آن اسیران با هم اندر بحث آن