English    Türkçe    فارسی   

3
4665-4674

  • Padişah âşığın kulağına dedi ki: “Ey yoksul, eteğini aç, sana altın saçmaya geldim. 4665
  • بانگ زد در گوش او شه کای گدا ** زر نثار آوردمت دامن گشا
  • Canın ayrılığımla halecan içindeydi… İmdadına geldim, nasıl oldu da ürküp kaçtı?
  • جان تو کاندر فراقم می‌طپید ** چونک زنهارش رسیدم چون رمید
  • Ey ayrılığımla dünyanın soğuğunu, sıcağını, kahrını, kahrını, lütfunu gören âşık, kendine gel, dön geriye!
  • ای بدیده در فراقم گرم و سرد ** با خود آ از بی‌خودی و باز گرد
  • Akılsız bir tavuk, deveyi evine konuk götürür.
  • مرغ خانه اشتری را بی خرد ** رسم مهمانش به خانه می‌برد
  • Fakat deve, tavuğun evine ayak atar atmaz ev yıkılır, dam çöker!
  • چون به خانه مرغ اشتر پا نهاد ** خانه ویران گشت و سقف اندر فتاد
  • Bizim aklımız, fikrimiz de tavuk kümesinden ibaret. Salih’in aklıysa Allah devesini arar. 4670
  • خانه‌ی مرغست هوش و عقل ما ** هوش صالح طالب ناقه‌ی خدا
  • Deve, başını suya, toprağa daldırınca orada ne toprak kalır, ne can, ne gönül.
  • ناقه چون سر کرد در آب و گلش ** نه گل آنجا ماند نه جان و دلش
  • Aşk öyle bir fazilettir ki insanı faziletler sahibi yapar… Fakat insan, bu haddinden fazla dileyiş yüzünden hem pek zalimdir, ham de pek cahil!
  • کرد فضل عشق انسان را فضول ** زین فزون‌جویی ظلومست و جهول
  • İnsan hakikaten bilgisizdir; Hele bu müşkül avda büsbütün bilgisiz. Bir tavşan, aslanı kucaklamaya çalışıyor!
  • جاهلست و اندرین مشکل شکار ** می‌کشد خرگوش شیری در کنار
  • Eğer aslanı bilseydi, görseydi hiç kucaklamaya kalkışır mıydı, buna imkân mı var?
  • کی کنار اندر کشیدی شیر را ** گر بدانستی و دیدی شیر را