- Yoksulların, muhtaçların seslerini içesiye duy da hilebaz kişinin sesi, kulağını tutup çekmesin!
- بانگ درویشان و محتاجان بنوش ** تا نگیرد بانگ محتالیت گوش
- Yoksullar, tamahkâr ve kötü huylu adamlarsa bile sen yine gönül sahibini onların içinde ara! 865
- گر گدایان طامعاند و زشتخو ** در شکمخواران تو صاحبدل بجو
- Denizin dibinde inciler, taşlarla karışık olarak bulunur. Övülecek şeyler, ayıplar, kusurlar arasında olur.
- در تگ دریا گهر با سنگهاست ** فخرها اندر میان ننگهاست
- İsrailoğulları coşarak erkenden meydana doğru koştular.
- پس بجوشیدند اسرائیلیان ** از پگه تا جانب میدان دوان
- Firavun bu hileyle onları meydana götürünce güzelim yüzünü onlara gösterdi.
- چون بحیلتشان به میدان برد او ** روی خود ننمودشان بس تازهرو
- Gönüllerini aldı, ihsanlarda bulundu, vaatler etti.
- کرد دلداری و بخششها بداد ** هم عطا هم وعدهها کرد آن قباد
- Ondan sonrada “ Canınız için ne olur. Bu akşam hepiniz bu meydan da kalın, burada yatın uyuyun” dedi. 870
- بعد از آن گفت از برای جانتان ** جمله در میدان بخسپید امشبان
- Cevap vererek dediler ki, “Sana kulluk eder, sözünü dinler hatta dilersen burada bir ay otururuz”
- پاسخش دادند که خدمت کنیم ** گر تو خواهی یک مه اینجا ساکنیم
- Firavunun, doğum gecesi, İsrailoğullarını karılarından ayırdığına sevinerek meydandan şehre dönmesi
- بازگشتن فرعون از میدان به شهر شاد بتفریق بنی اسرائیل از زنانشان در شب حمل
- Firavunun, geceleyin “Bu gece doğum gecesi, fakat hepside karılarından ayrı” diye sevinerek geri döndü.
- شه شبانگه باز آمد شادمان ** کامشبان حملست و دورند از زنان
- Haznedarı İmran da yanındaydı. Onunla konuşa konuşa şehre geldi.
- خازنش عمران هم اندر خدمتش ** هم به شهر آمد قرین صحبتش