English    Türkçe    فارسی   

4
131-140

  • Buna bak da öbür rüzgârların hallerini de bil... Akıllılar cüz’de küllü görürler.
  • پس بدان احوال دیگر بادها ** که ز جز وی کل می‌بیند نهی
  • Allah, rüzgârı gâh bahar rüzgârı yapar, gâh kışın onu, bu güzellikten soyar, ayırır.
  • باد را حق گه بهاری می‌کند ** در دیش زین لطف عاری می‌کند
  • Ad kavmine kasırga halinde getirir, Hud Peygambere ise aynı rüzgârı güzel kokulu bir halde estirir.
  • بر گروه عاد صرصر می‌کند ** باز بر هودش معطر می‌کند
  • Bir rüzgârı zehirli sam yeli haline sokar; sabah rüzgârını da gelişi kutlu bir hale kor.
  • می‌کند یک باد را زهر سموم ** مر صبا را می‌کند خرم‌قدوم
  • Her türlü yeli onunla mukayese edesin diye sana da bir nefes yeli verdi. 135
  • باد دم را بر تو بنهاد او اساس ** تا کنی هر باد را بر وی قیاس
  • Lütuf ve kahır yeli olmadıkça söz olmaz... Söz, bir bölük halka baldır, bir bölüğüne zehir!
  • دم نمی‌گردد سخن بی‌لطف و قهر ** بر گروهی شهد و بر قومیست زهر
  • Yelpaze, birisini serinlendirmek için sallanır... Fakat sivrisineklerle karasinekleri de kahretmek içindir!
  • مروحه جنبان پی انعام کس ** وز برای قهر هر پشه و مگس
  • Artık Allah takdirinin yelpazesi, neden mihnetlerle, belâlarla dolu olmasın?
  • مروحه‌ی تقدیر ربانی چرا ** پر نباشد ز امتحان و ابتلا
  • Mademki cüz’i olan nefes rüzgârı yahut yelpazenin çıkardığı yel bile ya bir şeyi bozmak, ya bir şeyi düzene koymak için esmekte...
  • چونک جزو باد دم یا مروحه ** نیست الا مفسده یا مصلحه
  • Bu şimal rüzgârı, bu seher ve bu batı yeli nasıl olurda lütuftan, ihsandan uzak olur? 140
  • این شمال و این صبا و این دبور ** کی بود از لطف و از انعام دور