English    Türkçe    فارسی   

5
1035-1044

  • Bu yoku nasıl da gözümüzün önüne dikti? O hakikat, gözden nasıl oldu da gizlendi? 1035
  • این عدم را چون نشاند اندر نظر  ** چون نهان کرد آن حقیقت از بصر 
  • Aferin ey büyüler yapan üstat! Senden çekinenlere tortulu suyu saf gösterdin!
  • آفرین ای اوستاد سحرباف  ** که نمودی معرضان را درد صاف 
  • Büyücüler pazardakilerin gözleri önünde ay ışığını ölçüp biçerler de para alırlar, kar ederler.
  • ساحران مهتاب پیمایند زود  ** پیش بازرگان و زر گیرند سود 
  • Bu ölçüp biçmeyle para kazanırlar. Halbuki alıcının elinden para da çıkar, kumaşı da kaybeder.
  • سیم بربایند زین گون پیچ پیچ  ** سیم از کف رفته و کرباس هیچ 
  • Bu alemde büyücüdür. Biz, onda ticaret ediyoruz, ondan ölçülüp biçilen ay ışığını alıyoruz.
  • این جهان جادوست ما آن تاجریم  ** که ازو مهتاب پیموده خریم 
  • O, büyücü gibi acele,acele beş yüz arşın ay ışığı ölçer. 1040
  • گز کند کرباس پانصد گز شتاب  ** ساحرانه او ز نور ماهتاب 
  • Fakat ey tutsak, ömrünün parasını aldın mıydı paradan da olursun, eline kumaş da geçmez, kesen de bomboş kalır.
  • چون ستد او سیم عمرت ای رهی  ** سیم شد کرباس نی کیسه تهی 
  • Sana “kul eüzü” yü okumak, ey tek Tanrı, lütfet, beni bu üfürüklerden koru, feryat bu düğümlerden!
  • قل اعوذت خواند باید کای احد  ** هین ز نفاثات افغان وز عقد 
  • O büyücü karılar düğümlere üfürürler. Onların şerrinden sana sığınırım ey imdada yetişen Tanrı, medet demek gerekir.
  • می‌دمند اندر گره آن ساحرات  ** الغیاث المستغاث از برد و مات 
  • Fakat azizim, bunu işinin, gücünün diliyle de okumalısın. Söz dili gevşektir.
  • لیک بر خوان از زبان فعل نیز  ** که زبان قول سستست ای عزیز