English    Türkçe    فارسی   

5
182-191

  • İster yüzyılda ister bir anda olsun; şu emaneti ver de kurtul!
  • خواه در صد سال خواهی یک زمان  ** این امانت واگزار و وا رهان 
  • Dışta olan namaz, oruç ve sair ibadetler, içteki nura tanıktır.
  • بیان آنک نماز و روزه و همه چیزهای برونی گواهیهاست بر نور اندرونی 
  • Bu namaz, oruç ve savaş da inanışa tanıktır.
  • این نماز و روزه و حج و جهاد  ** هم گواهی دادنست از اعتقاد 
  • Bu zekat, hediye, bu hasedi bırakma da kendi sırrından haber vermedir.
  • این زکات و هدیه و ترک حسد  ** هم گواهی دادنست از سر خود 
  • İhsanda bulunmak doyurmak, konuk davet etmek, ey ulular, biz sizinleyiz, size doğru bir özle inandık demektir. 185
  • خوان و مهمانی پی اظهار راست  ** کای مهان ما با شما گشتیم راست 
  • Hediyeler armağanlar, sunulan şeyler, ben seninleyim; seni seviyorum diye tanıklıktan ibarettir.
  • هدیه‌ها و ارمغان و پیش‌کش  ** شد گواه آنک هستم با تو خوش 
  • Kimi bir mal veya afsun için çalışır, uğraşırsa bu ne demektir? İçimde bir gevherim var demektir;
  • هر کسی کوشد به مالی یا فسون  ** چیست دارم گوهری در اندرون 
  • Allah’dan çekinmemden, yahut cömertliğimden bir gevherim var ki bu zekatla oruç ikisine de şahittir.
  • گوهری دارم ز تقوی یا سخا  ** این زکات و روزه در هر دو گوا 
  • Oruç der ki: Bu helalden çekindi, bil ki harama ulaşmasına artık imkan yok.
  • روزه گوید کرد تقوی از حلال  ** در حرامش دان که نبود اتصال 
  • Zekat der ki: Kendi malını bile veriyor, artık, kendisiyle aynı dinde aynı yolda olandan nasıl çalar? 190
  • وان زکاتش گفت کو از مال خویش  ** می‌دهد پس چون بدزدد ز اهل کیش 
  • Fakat bu işleri riya ve tezvirle yaparsa o iki tanık, Allah’nın adalet mahkemesine kabul edilmez.
  • گر بطراری کند پس دو گواه  ** جرح شد در محکمه‌ی عدل اله