- Padişah, bir gün divana gitti. Bütün memleket büyüklerini divanda toplanmış buldu.   4035
- شاه روزی جانب دیوان شتافت  ** جمله ارکان را در آن دیوان بیافت 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O nurlu padişah, bir mücevher çıkarıp vezirin eline vererek.
- گوهری بیرون کشید او مستنیر  ** پس نهادش زود در کف وزیر 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Dedi ki: Bu, nasıl bir mücevher, değeri nedir? Vezir, yüz eşek yükü altın değerinde bir mücevher dedi.
- گفت چونست و چه ارزد این گهر  ** گفت به ارزد ز صد خروار زر 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Padişah, kır bu mücevheri deyince dedi ki: Nasıl kırabilirim? Senin hazinenin, malının iyiliğini dileyen bir kişiyim ben.
- گفت بشکن گفت چونش بشکنم  ** نیکخواه مخزن و مالت منم 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Değer biçilmez böyle bir mücevherin zayi olmasını nasıl reva görebilirim?
- چون روا دارم که مثل این گهر  ** که نیاید در بها گردد هدر 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Padişah vezirin sözünü takdir etti, ona bir elbise ihsan etti. O cömert ve er padişah, inciyi ondan aldı.   4040
- گفت شاباش و بدادش خلعتی  ** گوهر از وی بستد آن شاه و فتی 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O cömert padişah, vezire giydiği elbiselerden başka daha ince ağır elbiseler verdi.
- کرد ایثار وزیر آن شاه جود  ** هر لباس و حله کو پوشیده بود 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Onları bir müddet söze tuttu. Yeni şeylere, eski vakalara ait bahislerde bulundu.
- ساعتیشان کرد مشغول سخن  ** از قضیه تازه و راز کهن 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sonra mücevheri perdecinin eline verdi, bir isteklisi olsa dedi, ne değer acaba?
- بعد از آن دادش به دست حاجبی  ** که چه ارزد این به پیش طالبی 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Perdeci, bu mücevher dedi, ülkenin yarısı değerinde. Tanrı, ülkeyi tehlikelerden korusun! 
- گفت ارزد این به نیمهی مملکت  ** کش نگهدارا خدا از مهلکت