English    Türkçe    فارسی   

5
482-491

  • Adam, bu derde, bu mihnete sabret dedi, Allah, sabredenlere karşılık ihsanda bulunur.
  • گفت صبری کن برین رنج و حرض  ** صابران را فضل حق بخشد عوض 
  • Ondan sonra dedi ki: Ey hür kişi, elindeki şu dolu dağarcıkta ne var?
  • بعد از آن گفتش کای سالار حر  ** چیست اندر دستت این انبان پر 
  • Arap, dün akşamdan artan ekmeğim, azığım. Bedeni kuvvetlendirmek için taşımaktayım dedi.
  • گفت نان و زاد و لوت دوش من  ** می‌کشانم بهر تقویت بدن 
  • Adam dedi ki: Neden o köpeğe ekmek yemek vermedin? Arap o kadar merhametim yok. 485
  • گفت چون ندهی بدان سگ نان و زاد  ** گفت تا این حد ندارم مهر و داد 
  • Yolda parasız ekmek ele geçmez. Fakat gözyaşı bedava dedi.
  • دست ناید بی‌درم در راه نان  ** لیک هست آب دو دیده رایگان 
  • Adam, a havayla dolu kırba, toprak başına! Demek ki sence ekmek, gözyaşından daha iyi ha?
  • گفت خاکت بر سر ای پر باد مشک  ** که لب نان پیش تو بهتر ز اشک 
  • Gözyaşı, kandır, dertle su haline gelir. Topraktan meydana gelen ekmek, beyhude kan dökmeye değmez dedi.
  • اشک خونست و به غم آبی شده  ** می‌نیرزد خاک خون بیهده 
  • Arap, iblis gibi bütün vücudunu hor hakir bir hale getirmişti. Bu bütünün parçası, anacak aşağılık ve bayağı bir şeydir.
  • کل خود را خوار کرد او چون بلیس  ** پاره‌ی این کل نباشد جز خسیس 
  • Ben varlığını o ihsan ve cömertlik sahibinden başkasına satmayana kul, köle olayım. 490
  • من غلام آنک نفروشد وجود  ** جز بدان سلطان با افضال و جود 
  • O ağlarsa gökyüzü de ağlar. O feryat ederse gökyüzü de Yarabbi demeye başlar.
  • چون بگرید آسمان گریان شود  ** چون بنالد چرخ یا رب خوان شود