English    Türkçe    فارسی   

6
2861-2870

  • “Gözü Tanrı’dan başka bir şeye kaymadı” da onun için Muhammed, her derdin şefaatçisi oldu.
  • زان محمد شافع هر داغ بود  ** که ز جز شه چشم او مازاغ بود 
  • Dünya gecesinde güneş, perde ardındayken o Tanrı’yı görüyordu, ümidi ondandı.
  • در شب دنیا که محجوبست شید  ** ناظر حق بود و زو بودش امید 
  • İki gözü de “Biz senin göğsünü açmadık mı, ferahlatmadık mı seni?” sürmesiyle sürmelemişti. Cebrail’in bile görmeye tahammül edemediğini o, gördü.
  • از الم نشرح دو چشمش سرمه یافت  ** دید آنچ جبرئیل آن بر نتافت 
  • Tanrı bir yetime sürme çekti mi onu, doğru yola girmiş eşsiz, iri bir inci haline getirir.
  • مر یتیمی را که سرمه حق کشد  ** گردد او در یتیم با رشد 
  • Nuru incilerden üstün olur. Öyle bir istenen, arzulanan, Tanrıyı ister, arzular. 2865
  • نور او بر ذره‌ها غالب شود  ** آن‌چنان مطلوب را طالب شود 
  • Kulların duraklarını gördü; hasılı o yüzden Tanrı, onun adını “Gören tanık” taktı.
  • در نظر بودش مقامات العباد  ** لاجرم نامش خدا شاهد نهاد 
  • Şahidin aleti keskin gözle keskin kulaktır. Geceleri bile uyanıktır; sırlar ondan gizlenemez.
  • آلت شاهد زبان و چشم تیز  ** که ز شب‌خیزش ندارد سر گریز 
  • Binlerce dâvacı, davaya kalkışsa kadı, kulağını şahide verir.
  • گر هزاران مدعی سر بر زند  ** گوش قاضی جانب شاهد کند 
  • Hüküm verirken kadıların hüneri budur. Onların aydın gözleri, tanıktır.
  • قاضیان را در حکومت این فنست  ** شاهد ایشان را دو چشم روشنست 
  • Onun için şahidin sözü, göz yerine geçer. Çünkü o, garezsiz olarak sırrı görmüştür. 2870
  • گفت شاهد زان به جای دیده است  ** کو بدیده‌ی بی‌غرض سر دیده است