English    Türkçe    فارسی   

1
1830-1854

  • Dudu dedi ki: “O, hareketiyle bana nasihat etti; “Güzelliği, söz söylemeyi ve neşeyi bırak; 1830
  • گفت طوطی کاو به فعلم پند داد ** که رها کن لطف آواز و وداد
  • Çünkü söz söylemen seni hapse tıktı” dedi. Bu nasihati vermek için kendisini ölü gösterdi.
  • ز آن که آوازت ترا در بند کرد ** خویشتن مرده پی این پند کرد
  • Yani “Ey avama karşı da, havassa karşı da nağme ve terennümde bulunan! Benim gibi öl ki kurtulasın.
  • یعنی ای مطرب شده با عام و خاص ** مرده شو چون من که تا یابی خلاص‌‌
  • Tane gibi olursan seni kuşcağızlar toparlar, gonca gibi olursan da çocuklar yolarlar. (T.M. 1830)
  • دانه باشی مرغکانت بر چنند ** غنچه باشی کودکانت بر کنند
  • Taneni sakla, tamamıyla tuzak görün; goncanı gizle, damda bitmiş ot gibi ol. (T.M. 1831)
  • دانه پنهان کن بکلی دام شو ** غنچه پنهان کن گیاه بام شو
  • Kim güzelliğini mezada çıkarırsa ona yüzlerce kötü kaza yüz gösterir. 1835
  • هر که داد او حسن خود را در مزاد ** صد قضای بد سوی او رو نهاد
  • Düşmanların kem gözleri, kin ve gayızları, hasetleri; kovalardan su boşalır gibi başına boşalır.
  • چشمها و خشمها و رشکها ** بر سرش ریزد چو آب از مشکها
  • Düşmanlar kıskançlıklarından onu parça parça ederler; dostlar da ömrünü heva ve hevesle zayi eder, geçirirler.
  • دشمنان او را ز غیرت می‌‌درند ** دوستان هم روزگارش می‌‌برند
  • Bahar zamanı, ekin ekmekten gafil kişi, bu zamanın kıymetini ne bilsin!
  • آن که غافل بود از کشت بهار ** او چه داند قیمت این روزگار
  • Tanrı lütfunun himayesine sığınman gerektir. Çünkü Tanrı, ruhlara yüzlerce lütuflar döktü.
  • در پناه لطف حق باید گریخت ** کاو هزاران لطف بر ارواح ریخت‌‌
  • Tanrı’nın lütfuna sığınman gerek ki bir penah bulasın. Ama nasıl penah? Su ve ateş bile senin askerin olur. 1840
  • تا پناهی یابی آن گه چون پناه ** آب و آتش مر ترا گردد سپاه‌‌
  • Nûh’a ve Mûsâ’ya deniz dost olmadı mı? Düşmanlarını da kinle kahretmedi mi?
  • نوح و موسی را نه دریا یار شد ** نه بر اعداشان به کین قهار شد
  • Ateş, İbrahim’e kale olup da Nemrut’un kalbinden duman çıkartmadı mı?
  • آتش ابراهیم را نی قلعه بود ** تا بر آورد از دل نمرود دود
  • Dağ, Yahya’yı kendisine çağırarak ona kastedenleri taşlarıyla paralayıp sürmedi mi?
  • کوه یحیی را نه سوی خویش خواند ** قاصدانش را به زخم سنگ راند
  • Ey Yahya! Kaç, bana gel de keskin kılıçlardan seni kurtarayım, demedi mi? “ dedi” diye cevap verdi.
  • گفت ای یحیی بیا در من گریز ** تا پناهت باشم از شمشیر تیز
  • Dudunun tacire veda edip uçması
  • وداع کردن طوطی خواجه را و پریدن‌‌
  • Dudu ona hoşa gider bir iki nasihat verdi, sonra “Allahaısmarladık, artık ayrılık zamanı geldi” dedi. 1845
  • یک دو پندش داد طوطی بی‌‌نفاق ** بعد از آن گفتش سلام الفراق‌‌
  • Efendisi dedi ki: “Allah selâmet versin git. Sen bana yeni bir yol gösterdin”.
  • خواجه گفتش فی أمان الله برو ** مر مرا اکنون نمودی راه نو
  • Tacir, kendi kendine dedi ki: Bu bana nasihatti. Onun yolunu tutayım, o yol aydın bir yol.
  • خواجه با خود گفت کاین پند من است ** راه او گیرم که این ره روشن است‌‌
  • Benim canım neden dududan aşağı olsun? Can dediğin de böyle iyi bir iz izlemeli.”
  • جان من کمتر ز طوطی کی بود ** جان چنین باید که نیکو پی بود
  • Halkın, bir kişiyi ululamasının ve halk tarafından parmakla gösterilmenin kötülüğü
  • مضرت تعظیم خلق و انگشت نمای شدن‌‌
  • Ten kafese benzer. Girenlerin, çıkanların, insanla dostluk edenlerin aldatmasıyla can bedende dikendir.
  • تن قفس شکل است تن شد خار جان ** در فریب داخلان و خارجان‌‌
  • Bu, “Ben senin sırdaşın olayım” der. Öbürü “Hayır, senin akranın, emsalin benim”der. 1850
  • اینش گوید من شوم هم راز تو ** و آنش گوید نی منم انباز تو
  • Bu der ki: “Varlık âleminde güzellik fazilet, iyilik ve cömertlik bakımından senin gibi hiçbir kimse yok.”
  • اینش گوید نیست چون تو در وجود ** در جمال و فضل و در احسان و جود
  • Öbürü der ki: “İki cihan da senindir. Bütün canlarımız senin canına tâbidir.”
  • آنش گوید هر دو عالم آن تست ** جمله جانهامان طفیل جان تست‌‌
  • O da, halkı, kendisinin sarhoşu görünce kibirlenir, elden, avuçtan çıkmağa başlar.
  • او چو بیند خلق را سر مست خویش ** از تکبر می‌‌رود از دست خویش‌‌
  • Şeytan onun gibi binlerce kişiyi ırmağa atmıştır!
  • او نداند که هزاران را چو او ** دیو افکنده ست اندر آب جو