English    Türkçe    فارسی   

1
2198-2222

  • Birisi sana para verse, altın saysa sen ona bakarsın, kendine değil; bu da ona benzer.
  • همچو آن کاو با تو باشد زر شمر ** سوی او داری نه سوی خود نظر
  • Ömer’in –Tanrı ondan razı olsun- ihtiyar çalgıcının nazarını varlık âlemi olan istiğrak âlemine çevirmesi
  • گردانیدن عمر نظر او را از مقام گریه که هستی است به مقام استغراق که نیستی است‌‌
  • Bunun üzerine Ömer, çalgıcıya dedi ki: “Senin bu ağlaman, aklının başında olduğuna delâlet eder.
  • پس عمر گفتش که این زاری تو ** هست هم آثار هشیاری تو
  • Yok olanın yolu, başka yoldur; çünkü aklı başında olmak da başka bir günahtır. 2200
  • راه فانی گشته راهی دیگر است ** ز آن که هشیاری گناهی دیگر است‌‌
  • Aklı başında oluş, geçmişleri hatırlamaktan ileri gelir. Geçmişin de Tanrı’ya perdedir,geleceğin de.
  • هست هشیاری ز یاد ما مضی ** ماضی و مستقبلت پرده‌‌ی خدا
  • Her ikisini de ateşe vur. Bu ikisi yüzünden ne vakte kadar ney gibi boğum boğum olacaksın?
  • آتش اندر زن به هر دو تا به کی ** پر گره باشی از این هر دو چو نی‌‌
  • Neyde boğum bulundukça sırdaş değildir; dudağın, sesin mahremi olamaz.
  • تا گره با نی بود هم راز نیست ** همنشین آن لب و آواز نیست‌‌
  • Sen, kendi tarafından tavaf edip durdukça nasıl tavafta olursun, kendinde oldukça nasıl olur da Kâbeye gelmiş sayılırsın?
  • چون به طوفی خود به طوفی مرتدی ** چون به خانه آمدی هم با خودی‌‌
  • Haberlerin haber vericiden bihaberdir; tövben günahından beterdir. 2205
  • ای خبرهات از خبر ده بی‌‌خبر ** توبه‌‌ی تو از گناه تو بتر
  • Ey geçen hallerden tövbe etmek isteyen! Bu tövbe etmekten ne vakit tövbe edeceksin, söyle! Gâh zir nağmesini kıble edinirsin; gâh ağlayıp inlemeyi öper durursun.”
  • ای تو از حال گذشته توبه جو ** کی کنی توبه از این توبه بگو
  • Faruk, sırlara ayna olunca ihtiyar çalgıcının canı da cisminde uyandı.
  • گاه بانگ زیر را قبله کنی ** گاه گریه‌‌ی زار را قبله زنی‌‌
  • Artık can gibi, ağlamadan gülmeden kurtuldu. Canı gitti, bambaşka bir canla dirildi.
  • چون که فاروق آینه‌‌ی اسرار شد ** جان پیر از اندرون بیدار شد
  • O zaman gönlüne öyle bir hayret geldi ki yerden de dışarda kaldı, gökten
  • همچو جان بی‌‌گریه و بی‌‌خنده شد ** جانش رفت و جان دیگر زنده شد
  • de ( bütün âlemi unuttu). 2210
  • حیرتی آمد درونش آن زمان ** که برون شد از زمین و آسمان‌‌
  • Ona arayıp tarama hududu ardında öyle bir arayıcılık düştü ki ben bilmiyorum; sen biliyorsan söyle!
  • جستجویی از ورای جستجو ** من نمی‌‌دانم تو می‌‌دانی بگو
  • Halden de öte, kaalden de ileri şöyle bir hale, öyle bir kaale erişti; ululuk sahibi Tanrı’nın cemaline dalıp kaldı.
  • حال و قالی از ورای حال و قال ** غرقه گشته در جمال ذو الجلال‌‌
  • Ama tek bir kurtuluş imkânı bulunsun... Yahut denizden başka onu bir tanıyan, gören olsun... Hayır bu çeşit dalış değil.
  • غرقه‌‌ای نه که خلاصی باشدش ** یا بجز دریا کسی بشناسدش‌‌
  • Bu sözler, her an zuhura gelmeseydi, durmadan zuhur ediş, bu sözlerin söylenmesine sebep olmasaydı aklı cüzi, külle ait sözler söylemezdi.
  • عقل جزو از کل گویا نیستی ** گر تقاضا بر تقاضا نیستی‌‌
  • Fakat birbiri ardınca durmadan zuhur ettikçe zuhur ediyor. Bundan dolayı da denizin dalgaları buraya gelip durmakta. 2215
  • چون تقاضا بر تقاضا می‌‌رسد ** موج آن دریا بدین جا می‌‌رسد
  • İhtiyar çalgıcının hikâyesi buraya varınca ihtiyarda yüzünü perde arkasına çekti, ahvali de.
  • چون که قصه‌‌ی حال پیر اینجا رسید ** پیر و حالش روی در پرده کشید
  • İhtiyar, eteğini dedikodudan silkti; ona ait bizim ağzımızda ancak yarım bir söz kaldı.
  • پیر دامن را ز گفت‌‌وگو فشاند ** نیم گفته در دهان ما بماند
  • Bu ayşü işreti düzüp koşma uğrunda yüz binlerce can feda edilse değer.
  • از پی این عیش و عشرت ساختن ** صد هزاران جان بشاید باختن‌‌
  • Can ormanındaki avcılıkta doğan ol; cihanın güneşi gidip canla oyna!
  • در شکار بیشه‌‌ی جان باز باش ** همچو خورشید جهان جان‌‌باز باش‌‌
  • Yüce güneş, can vere gelmiştir; her nefeste boşaldıkça (nurla ) doldururlar. 2220
  • جان فشان افتاد خورشید بلند ** هر دمی تی می‌‌شود پر می‌‌کنند
  • Ey mânevi güneş, can ver de eski cihana yenilik göster.
  • جان فشان ای آفتاب معنوی ** مر جهان کهنه را بنما نوی‌‌
  • İnsanın vücuduna akıl ve ruh, gayb âleminden akar su gibi gelmekte.
  • در وجود آدمی جان و روان ** می‌‌رسد از غیب چون آب روان‌‌
  • Her Pazar yerinde “ Yarabbi, muhtaçları doyuranların her birerine verdiklerine karşılık mükâfat ihsan eyle. Yarabbi, vermeyip saklayanların mallarını da telef et, onları zararlandır” diye dua eden iki meleğin dualarını tefsir ve o verici kişinin Tanrı yolunda mücahit olduğu, heva ve heves yolunda müsrif olmadığı
  • تفسیر دعای آن دو فرشته که هر روز بر سر هر بازاری منادی می‌‌کنند که اللهم أعط کل منفق خلفا اللهم أعط کل ممسک تلفا و بیان کردن که آن منفق مجاهد راه حق است نه مسرف راه هوا