English    Türkçe    فارسی   

1
2908-2932

  • Eğer sen, burada müşkül vaziyete düştüysen sabret. Sabır, gamdan kurtulmak için anahtardır.
  • گر تو اشکالی به کلی و حرج ** صبر کن الصبر مفتاح الفرج‌‌
  • Sakın, endişelerden sakın! Fikir aslan ve yaban eşeğidir, gönüller de ormanlıklar.
  • احتما کن احتما ز اندیشه‌‌ها ** فکر شیر و گور و دلها بیشه‌‌ها
  • Perhizler, ilâçların başıdır. Çünkü kaşınma, uyuzluğu arttırır. 2910
  • احتماها بر دواها سرور است ** ز آن که خاریدن فزونی گر است‌‌
  • Perhiz, şüphe yok ki ilâcın aslıdır. Düşüncelerden perhiz et de can kuvvetini gör!
  • احتما اصل دوا آمد یقین ** احتما کن قوت جان را ببین‌‌
  • Sen, kulak gibi bu sözlere kabiliyet kazan da sana altından küpe takayım.
  • قابل این گفته‌‌ها شو گوش‌‌وار ** تا که از زر سازمت من گوشوار
  • Küpe de ne? Altın madeni olursun Aya, Süreyya’ya kadar yükselirsin.
  • حلقه در گوش مه زرگر شوی ** تا به ماه و تا ثریا بر شوی‌‌
  • Önce şunu duy ki bu muhtelif halkın canları da “elif”ten “ya” ya kadar olan harfler gibi muhteliftir.
  • اولا بشنو که خلق مختلف ** مختلف جانند از یا تا الف‌‌
  • Bir yüzden baştan ayağa kadar hepsi birse de yine muhtelif harflerde birbirlerine benzerlik yoktur. 2915
  • در حروف مختلف شور و شکی است ** گر چه از یک رو ز سر تا پا یکی است‌‌
  • Harfler; bir yüzden birbirlerine zıt, bir yüzden birbirleriyle bir, bir yüzden faydasız ve alaydan ibaret, bir yüzden tamamı ile faydalı ve ciddîdir.
  • از یکی رو ضد و یک رو متحد ** از یکی رو هزل و از یک روی جد
  • Kıyamet günü her şeyin Tanrı’ya arz edileceği, Tanrı tarafından görülüp sorulacağı en büyük bir gündür. Kendisini göstermeyi süslenip bezenen kişi ister.
  • پس قیامت روز عرض اکبر است ** عرض او خواهد که با زیب و فر است‌‌
  • O görünüş günü; Hindû gibi yüzü kapkara olan kişiye rüsvay olmak nöbetinin gelip çattığı gündür,
  • هر که چون هندوی بد سودایی است ** روز عرضش نوبت رسوایی است‌‌
  • Yüzü güneş gibi olmayan, ancak yüzünü peçe gibi örten geceyi ister.
  • چون ندارد روی همچون آفتاب ** او نخواهد جز شبی همچون نقاب‌‌
  • Dikeninde bir gül yaprağı bile bulunmadığından baharlar onun sırlarına düşman kesilmiştir. 2920
  • برگ یک گل چون ندارد خار او ** شد بهاران دشمن اسرار او
  • Fakat bahar, baştan ayağa kadar gül ve süsen olana iki aydın gözdür.
  • و انکه سر تا پا گل است و سوسن است ** پس بهار او را دو چشم روشن است‌‌
  • Mânadan mahrum olan diken, gül bahçesiyle bir arada bulunabilmek için güz mevsimini ister güz mevsimini!
  • خار بی‌‌معنی خزان خواهد خزان ** تا زند پهلوی خود با گلستان‌‌
  • Çünkü güz, hem gülün öğünecek halini, hem dikenin ayıbını örter. Bu suretle sen de onun rengiyle bunun halini görmezsin.
  • تا بپوشد حسن آن و ننگ این ** تا نبینی رنگ آن و رنگ این‌‌
  • Şu halde güz, dikenin hayatıdır, baharıdır. Çünkü güzün ikisi de bir görünür.
  • پس خزان او را بهار است و حیات ** یک نماید سنگ و یاقوت زکات‌‌
  • Ama bahçıvan, gülü güzün de görür. Bu bir kişinin görüşü yok mu? Yüzlerce cihanın görüşünden iyidir. 2925
  • باغبان هم داند آن را در خزان ** لیک دید یک به از دید جهان‌‌
  • Zaten Cihan o bir kişiden ibarettir. Geri kalanlar, hep onun tâbileridir, hep onun yüzünden geçinenlerdir.
  • خود جهان آن یک کس است او ابله است ** هر ستاره بر فلک جزو مه است‌‌
  • Onun için bütün güzel çiçekler “ Müjde, müjde; işte bahar gelmekte “ deyip dururlar;
  • پس همی‌‌گویند هر نقش و نگار ** مژده مژده نک همی‌‌آید بهار
  • Çiçekler, akarsu zinciri gibi parlamak, meyveler, tomurcuklanmak için hep baharı isterler.
  • تا بود تابان شکوفه چون زره ** کی کند آن میوه‌‌ها پیدا گره‌‌
  • Baharda çiçek dökülünce meyve baş gösterir. Ten de harap olunca can görünür.
  • چون شکوفه ریخت میوه سر کند ** چون که تن بشکست جان سر بر زند
  • Meyve mânadır, çiçek onun sûreti. O çiçek, müjdedir, meyve de nimeti! 2930
  • میوه معنی و شکوفه صورتش ** آن شکوفه مژده میوه نعمتش‌‌
  • Çiçek döküldü mü meyve meydana çıkar. O kayboldu mu bu fazlasıyla görünür.
  • چون شکوفه ریخت میوه شد پدید ** چون که آن کم شد شد این اندر مزید
  • Ekmek kırılıp yenmeyince kuvvet verir mi; salkımlar sıkılmadıkça şarap olur mu?
  • تا که نان نشکست قوت کی دهد ** ناشکسته خوشه‌ها کی مَیْ دهد