English    Türkçe    فارسی   

2
2671-2695

  • Nice saadetli yıldız, senin yüzünden ihtiraka düşmüştür. Nice askerler, nice topluluklar, senin yüzünden darmadağın olmuştur!”
  • بس ستاره‏ی سعد از تو محترق ** بس سپاه و جمع از تو مفترق‏
  • İblis’in Muaviye’ye cevap vermesi
  • باز جواب گفتن ابلیس معاویه را
  • İblis Muaviye’ye dedi ki: “Bu bağı çöz. Ben, kalpla halis için mehenğim.
  • گفت ابلیسش گشای این عقد را ** من محکم قلب را و نقد را
  • Hak, beni aslanla köpeği imtihan etmek için yarattı, halisle kalpı ayırt etmek için halk etti.
  • امتحان شیر و کلبم کرد حق ** امتحان نقد و قلبم کرد حق‏
  • Ben, kalpın yüzünü ne vakit karartmışım. Kuyumcuyum ben, ona daima değerini verdim.
  • قلب را من کی سیه رو کرده‏ام ** صیرفی‏ام قیمت او کرده‏ام‏
  • İyilere yol gösteririm, kuru dalları keserim. 2675
  • نیکوان را ره نمایی می‏کنم ** شاخه‏های خشک را بر می‏کنم‏
  • Bu otları niye ortaya koyarım? Hayvan hangi cinstendir, meydana çıksın diye.
  • این علفها می‏نهم از بهر چیست ** تا پدید آید که حیوان جنس کیست‏
  • Kurt, ceylândan bir yavru doğursa onun kurt yahut ceylân oluşunda şüphe edilir.
  • گرگ از آهو چو زاید کودکی ** هست در گرگیش و آهویی شکی‏
  • Önüne otla kemik koy. Bakalım hangisine tezce adım atacak, hangisine meyledecek?
  • تو گیاه و استخوان پیشش بریز ** تا کدامین سو کند او گام تیز
  • Eğer kemiğe gelirse köpektir, ota meylederse şüphe yok, ceylân cinsindendir.
  • گر به سوی استخوان آید سگ است ** ور گیا خواهد یقین آهو رگ است‏
  • Kahırla lütuf, birbirine eş oldu. Bu ikisinden bir hayır ve şer âlemi doğdu. 2680
  • قهر و لطفی جفت شد با همدگر ** زاد از این هر دو جهانی خیر و شر
  • Sen otla kemiği göster, nefis ve can gıdasını arz et.
  • تو گیاه و استخوان را عرضه کن ** قوت نفس و قوت جان را عرضه کن‏
  • Nefis gıdasını isterse aşağılıktır, ruh gıdasını isterse serverdir.
  • گر غذای نفس جوید ابتر است ** ور غذای روح خواهد سرور است‏
  • Tene hizmet ederse eşektir. Can denizine dalarsa inci bulur.
  • گر کند او خدمت تن هست خر ** ور رود در بحر جان یابد گهر
  • Gerçi bu ikisi birbirine aykırı, hayır ve şerdir ama ikisi de bir iş başındadır.
  • گر چه این دو مختلف خیر و شراند ** لیک این هر دو به یک کار اندراند
  • Peygamberler, ibadetlerini arz ederler, düşmanlar şehvetlerini. 2685
  • انبیا طاعات عرضه می‏کنند ** دشمنان شهوات عرضه می‏کنند
  • Ben iyiyi nasıl kötüleştirebilirim? Tanrı değilim ya! Ben bir davetçiyim, onları yaratan değil!
  • نیک را چون بد کنم یزدان نی‏ام ** داعیم من خالق ایشان نی‏ام‏
  • Güzeli çirkin yapabilir miyim? Rab değilim ki. Güzele çirkine bir aynayım.
  • خوب را من زشت سازم رب نه‏ام ** زشت را و خوب را آیینه‏ام‏
  • Hintli, bu, adamı kara suratlı gösteriyor diye aynayı yaktı.
  • سوخت هندو آینه از درد را ** کاین سیه رو می‏نماید مرد را
  • O beni gammaz yaptı, çirkin kimdir, güzel kim? Söyleyeyim diye o, beni doğru sözlü etti.
  • او مرا غماز کرد و راست گو ** تا بگویم زشت کو و خوب کو
  • Ben şahidim, şahidi zindana atmak nerede görülmüş? Zindan ehli değilim. Tanrı şahidimdir. 2690
  • من گواهم بر گوا زندان کجاست ** اهل زندان نیستم ایزد گواست‏
  • Ben de nerede meyveli bir ağaç görürsem onu dadı gibi besler, yetiştiririm.
  • هر کجا بینم نهال میوه‏دار ** تربیتها می‏کنم من دایه‏وار
  • Fakat nerede bir acı ve kuru ağaç görürsem fışkı, miskten kurtulsun diye keserim.
  • هر کجا بینم درخت تلخ و خشک ** می‏برم تا وارهد از پشک مشک‏
  • Kuru ağaç, bahçıvana “Yiğit, suçsuz, günahsız niye benim başımı kesiyorsun?” der.
  • خشک گوید باغبان را کای فتی ** مر مرا چه می‏بری سر بی‏خطا
  • Bahçıvan der ki: “Sus, kötü huylu. Kuruluğun suç olarak yetmez mi?”
  • باغبان گوید خمش ای زشت خو ** بس نباشد خشکی تو جرم تو
  • Kuru ağaç “Ben doğruyum, eğri değil. Niçin suçum yokken beni kesiyorsun der?” der. 2695
  • خشک گوید راستم من کژ نی‏ام ** تو چرا بی‏جرم می‏بری پیم‏