English    Türkçe    فارسی   

3
1161-1185

  • İki genç vardı ki büyü de pek şöhret bulmuşlardı. Sihirleri, aya bile tesir ederdi.
  • دو جوان بودند ساحر مشتهر ** سحر ایشان در دل مه مستمر
  • Aydan apaşikâr süt sağarlar, bir yere gidecekleri vakit küplere binip giderler.
  • شیر دوشیده ز مه فاش آشکار ** در سفرها رفته بر خمی سوار
  • Ay ışığını bez şekline sokup ölçer, biçer satarlardı.
  • شکل کرباسی نموده ماهتاب ** آن بپیموده فروشیده شتاب
  • Müşteri, para verip alır, sonra anlayınca eyvahlar olsun deyip hayıflanmaya, yüzüne vurmaya başlardı.
  • سیم برده مشتری آگه شده ** دست از حسرت به رخها بر زده
  • Onların, buna benzer nice sihirleri vardı ki herkes apaçık görür dururdu. 1165
  • صد هزاران همچنین در جادوی ** بوده منشی و نبوده چون روی
  • Onlara da “Padişah şimdi sizden bir çare aramakta.
  • چون بدیشان آمد آن پیغام شاه ** کز شما شاهست اکنون چاره‌خواه
  • İki yoksul adam gelip padişahın köşkü önüne otağ kurdu.
  • از پی آنک دو درویش آمدند ** بر شه و بر قصر او موکب زدند
  • Bir sopadan başka bir şeyleri yok. Fakat emirleriyle ejderha oluyor.
  • نیست با ایشان بغیر یک عصا ** که همی‌گردد به امرش اژدها
  • Padişah da çaresiz kaldı, ordusu da. Bu iki kişinin elinden hepsi feryat ve figana geldi.
  • شاه و لشکر جمله بیچاره شدند ** زین دو کس جمله به افغان آمدند
  • Bunları defetmek için bir çare bulun. Karşılık olarak size hesapsız hazineler bağışlayacak” diye haber gönderdi. 1170
  • چاره‌ای می‌باید اندر ساحری ** تا بود که زین دو ساحر جان بری
  • Bu haberi duyunca iki büyücünün de gönüllerine hem korku düştü, hem sevgi.
  • آن دو ساحر را چو این پیغام داد ** ترس و مهری در دل هر دو فتاد
  • Cinsiyet damarı atmağa başladı, ikisi de hayretlerinden başlarını dizlerine koydular.
  • عرق جنسیت چو جنبیدن گرفت ** سر به زانو بر نهادند از شگفت
  • Sofinin meşk yeri dizidir, müşkülü halletmek hususunda iki diz, âdeta sihirbazdır.
  • چون دبیرستان صوفی زانوست ** حل مشکل را دو زانو جادوست
  • O iki sihirbazın, babalarının ruhaniyetine sığınmaları ve Musa aleyhisselâm’ın hakikatini babalarının ruhundan sormaları
  • خواندن آن دو ساحر پدر را از گور و پرسیدن از روان پدر حقیقت موسی علیه السلام
  • O iki büyücü, bu haberi alıp hayrete daldıktan sonra annelerine “Anne, babamızın mezarı nerede? Bize göster” dediler.
  • بعد از آن گفتند ای مادر بیا ** گور بابا کو تو ما را ره نما
  • Anneleri, onlara rehberlik etti, babalarının mezarını gösterdi. Üç gün Allah rızası için oruç tuttular. 1175
  • بردشان بر گور او بنمود راه ** پس سه‌روزه داشتند از بهر شاه
  • Sonra “Baba, padişah korkmuş, bize emir göndermiş...
  • بعد از آن گفتند ای بابا به ما ** شاه پیغامی فرستاد از وجا
  • İki adam, onu sıkıştırmış, ordusunun önünde şerefine, haysiyetine dokunmuş.
  • که دو مرد او را به تنگ آورده‌اند ** آب رویش پیش لشکر برده‌اند
  • Onların ne silâhları var, ne askerleri. Bir tek asaları var ama o asa da kıyametler koparıyormuş.
  • نیست با ایشان سلاح و لشکری ** جز عصا و در عصا شور و شری
  • Sen zahiren toprakta yatıp uyuyorsun ama hakikatte doğrular ülkesine gitmişsin.
  • تو جهان راستان در رفته‌ای ** گرچه در صورت به خاکی خفته‌ای
  • Eğer onların yaptıkları sihirse bize haber ver. Canım babacığımız, onlar Allah eriyse, yaptıkları iş Allah’tansa yine bildir. 1180
  • آن اگر سحرست ما را ده خبر ** ور خدایی باشد ای جان پدر
  • De onlara uyalım, secde edelim, kendimizi bir kimyaya atalım (da halis altın olalım).
  • هم خبر ده تا که ما سجده کنیم ** خویشتن بر کیمیایی بر زنیم
  • Ümidi kesilmiş biçareleriz. Bize bir ümit ver Allah tapısından sürülmüşleriz, bizi o tapıya yine onun keremi çekti” diye yalvardılar.
  • ناامیدانیم و اومیدی رسید ** راندگانیم و کرم ما را کشید
  • Ölmüş büyücünün oğullarına cevap vermesi
  • جواب گفتن ساحر مرده با فرزندان خود
  • Babaları, onlara rüyalarında dedi ki: “Oğullarım, bunu açıkça söylemeye imkân yok.
  • گفتشان در خواب کای اولاد من ** نیست ممکن ظاهر این را دم زدن
  • Apaçık ve olduğu gibi söylememe izin yok. Ama bu sır, uzak değil gözümün önünde.
  • فاش و مطلق گفتنم دستور نیست ** لیک راز از پیش چشمم دور نیست
  • Size bir nişane göstereyim de gizli şey aşikâr olsun. 1185
  • لیک بنمایم نشانی با شما ** تا شود پیدا شما را این خفا