- Artık o kul yaşamayı bu lezzetli hayattan zevk almak için istemez. Hayatı kendisi için istenen bir şey olmaktan çıkar.
- زندگی خود نخواهد بهر خوذ ** نه پی ذوقی حیات مستلذ
- Ezelî emir, neyse ona uyarı hayatla ölüm, onun yanında bir olur.
- هرکجا امر قدم را مسلکیست ** زندگی و مردگی پیشش یکیست
- Yaşarsa Allah için yaşar, mal, mülk ve hazine için değil… Ölürse Allah için ölür, korkudan hastalıktan değil! 1910
- بهر یزدان میزید نه بهر گنج ** بهر یزدان میمرد نه از خوف رنج
- İmanı, onun dileği, onun rızası içindir, cennet için, ağaçlar, ırmaklar için değil!
- هست ایمانش برای خواست او ** نه برای جنت و اشجار و جو
- Küfrü terk edişi de cehenneme gideceğim diye korkudan değildir, Allah içindir.
- ترک کفرش هم برای حق بود ** نه ز بیم آنک در آتش رود
- Bu ahlâk, ona ezelden verilmiştir; gözü ve sevgilinin cemalinin güzelliğiyle dolmuş aydın olmuştur.
- این چنین آمد ز اصل آن خوی او ** نه ریاضت نه بجست و جوی او
- Bu çeşit kul, Allah rızasını görünce güler, neşelenir. Kaza, ona şekerle yapılmış helva gibi gelir.
- آنگهان خندد که او بیند رضا ** همچو حلوای شکر او را قضا
- Bu kulun huyu ve yaradılışı böyle olursa âlem, onun emrine, onun fermanına tabi değil de nedir?” 1915
- بندهای کش خوی و خلقت این بود ** نه جهان بر امر و فرمانش رود
- Peki… Neden dua edip de Yarabbi, bu takdiri sen tebdil et diye yalvarsın?
- پس چرا لابه کند او یا دعا ** که بگردان ای خداوند این قضا
- İşte şeyhe göre Allah rızası bakımından kendi ölümü de evlâtlarının ölümü de helva gibiydi.
- مرگ او و مرگ فرزندان او ** بهر حق پیشش چو حلوا در گلو
- O vefakâr, o yoksul şeyhe evlât ölümü, kadayıf gibi gelmişti.
- نزع فرزندان بر آن باوفا ** چون قطایف پیش شیخ بینوا
- O halde Allah rızasını, duada görmedikçe neden dua etsin?
- پس چراگوید دعا الا مگر ** در دعا بیند رضای دادگر
- Doğru yolu bulan bu çeşit kulun şefaati de acımaktan değildir, duası da. 1920
- آن شفاعت و آن دعا نه از رحم خود ** میکند آن بندهی صاحب رشد
- O, Allah aşkının mumunu yakar yakmaz kendi acımasını da yakmış yandırmıştır.
- رحم خود را او همان دم سوختست ** که چراغ عشق حق افروختست
- Onun aşkı, vasıflarına cehennem kesilmiştir O, kendi vasıflarını kıldan kıla tamamıyla yakmıştır.
- دوزخ اوصاف او عشقست و او ** سوخت مر اوصاف خود را مو بمو
- Fakat geceleyin yol alanlar, bunları nereden anlayacaklar? Bunları Dekukî gibi yalnız bu devlete koşan, devlete ulaşan kişi bilir!
- هر طروقی این فروقی کی شناخت ** جز دقوقی تا درین دولت بتاخت
- Dekukî ve kerametleri
- قصهی دقوقی رحمة الله علیه و کراماتش
- Dekukî, iyi bir hale sahipti. Âşık ve keramet sahibi bir zat.
- آن دقوقی داشت خوش دیباجهای ** عاشق و صاحب کرامت خواجهای
- Yeryüzünde gökteki ay gibi seyreder dururdu. Gece yolcularının gönülleri, onunla aydınlanır, nurlanırdı. 1925
- در زمین میشد چو مه بر آسمان ** شبروان راگشته زو روشن روان
- Bir yerde az otururdu, bir köyde iki günden fazla kalmazdı.
- در مقامی مسکنی کم ساختی ** کم دو روز اندر دهی انداختی
- “Bir evde iki günden fazla otursam kalbimde oranın sevgisi alevlenir.
- گفت در یک خانه گر باشم دو روز ** عشق آن مسکن کند در من فروز
- Eve barka mağrur olmaktan çekinir, hadi ey nefis zenginleşmek, bir şey elde etmek için sefere düş derim;
- غرة المسکن احاذره انا ** انقلی یا نفس سیری للغنا
- İmtihanda muvaffak olması için kalbimi hiçbir yere alıştırmam derdi.
- لا اعود خلق قلبی بالمکان ** کی یکون خالصا فی الامتحان
- Gündüzleri yol yürür, sefer eder, geceleri ibadette bulunur, namaz kılardı. Gözü açıktı o erin… Padişahı görürdü, bir doğan kuşuna benzerdi. 1930
- روز اندر سیر بد شب در نماز ** چشم اندر شاه باز او همچو باز
- Halktan çekilmişti, fakat huyunun kötülüğünden değil… Kadından da ayrılmıştı, erkekten de, fakat ikilik korkusuyla değil!
- منقطع از خلق نه از بد خوی ** منفرد از مرد و زن نه از دوی
- Halka şefkat gösterirdi, su gibi faydalıydı, onlara güzel bir şefaatçiydi, duası da Allah tarafından kabul edilirdi.
- مشفقی خلق و نافع همچو آب ** خوش شفعیی و دعااش مستجاب