English    Türkçe    فارسی   

3
1923-1947

  • Fakat geceleyin yol alanlar, bunları nereden anlayacaklar? Bunları Dekukî gibi yalnız bu devlete koşan, devlete ulaşan kişi bilir!
  • هر طروقی این فروقی کی شناخت ** جز دقوقی تا درین دولت بتاخت
  • Dekukî ve kerametleri
  • قصه‌ی دقوقی رحمة الله علیه و کراماتش
  • Dekukî, iyi bir hale sahipti. Âşık ve keramet sahibi bir zat.
  • آن دقوقی داشت خوش دیباجه‌ای ** عاشق و صاحب کرامت خواجه‌ای
  • Yeryüzünde gökteki ay gibi seyreder dururdu. Gece yolcularının gönülleri, onunla aydınlanır, nurlanırdı. 1925
  • در زمین می‌شد چو مه بر آسمان ** شب‌روان راگشته زو روشن روان
  • Bir yerde az otururdu, bir köyde iki günden fazla kalmazdı.
  • در مقامی مسکنی کم ساختی ** کم دو روز اندر دهی انداختی
  • “Bir evde iki günden fazla otursam kalbimde oranın sevgisi alevlenir.
  • گفت در یک خانه گر باشم دو روز ** عشق آن مسکن کند در من فروز
  • Eve barka mağrur olmaktan çekinir, hadi ey nefis zenginleşmek, bir şey elde etmek için sefere düş derim;
  • غرة المسکن احاذره انا ** انقلی یا نفس سیری للغنا
  • İmtihanda muvaffak olması için kalbimi hiçbir yere alıştırmam derdi.
  • لا اعود خلق قلبی بالمکان ** کی یکون خالصا فی الامتحان
  • Gündüzleri yol yürür, sefer eder, geceleri ibadette bulunur, namaz kılardı. Gözü açıktı o erin… Padişahı görürdü, bir doğan kuşuna benzerdi. 1930
  • روز اندر سیر بد شب در نماز ** چشم اندر شاه باز او همچو باز
  • Halktan çekilmişti, fakat huyunun kötülüğünden değil… Kadından da ayrılmıştı, erkekten de, fakat ikilik korkusuyla değil!
  • منقطع از خلق نه از بد خوی ** منفرد از مرد و زن نه از دوی
  • Halka şefkat gösterirdi, su gibi faydalıydı, onlara güzel bir şefaatçiydi, duası da Allah tarafından kabul edilirdi.
  • مشفقی خلق و نافع همچو آب ** خوش شفعیی و دعااش مستجاب
  • Daima iyiyi de esirgerdi, kötüyü de… Herkese karşı anadan daha iyi babadan daha düşkün ve muhabbetliydi.
  • نیک و بد را مهربان و مستقر ** بهتر از مادر شهی‌تر از پدر
  • Peygamber: “Ey ulular, ben size baba gibi şefkat ederim, sizi babanız gibi severim.
  • گفت پیغامبر شما را ای مهان ** چون پدر هستم شفیق و مهربان
  • Çünkü siz benim cüz’lerimsiniz. Neden cüz’ü külden ayırırsınız?” demiştir. 1935
  • زان سبب که جمله اجزای منید ** جزو را از کل چرا بر می‌کنید
  • Cüz, külden ayrıldı mı bir işe yaramaz. Tenden bir uzuv kesildi mi o uzuv, murdar olur.
  • جزو از کل قطع شد بی کار شد ** عضو از تن قطع شد مردار شد
  • Tekrar aslına ulaşmazsa ölür kalır, candan haberi bile olmaz.
  • تا نپیوندد بکل بار دگر ** مرده باشد نبودش از جان خبر
  • Oynasa, hareket etse bile bu, onun diriliğine delil olamaz. Senin kesilen uzvun da bir müddet oynar, hareket eder.
  • ور بجنبد نیست آن را خود سند ** عضو نو ببریده هم جنبش کند
  • Cüz, külden ayrılırsa bir tarafa gider, kaybolur, kül de noksan kalır. Fakat bu bahsettiğimiz kül o noksan kalan kül değildir.
  • جزو ازین کل گر برد یکسو رود ** این نه آن کلست کو ناقص شود
  • O küllün kesilmesi, ulanması söze sığmaz ama misal için (zaruri olarak) nâkıs bir şey söylüyoruz. 1940
  • قطع و وصل او نیاید در مقال ** چیز ناقص گفته شد بهر مثال
  • Dekukî hikâyesine dönüş
  • بازگشتن به قصه‌ی دقوقی
  • Peygamber, Ali’ye de temsil yoluyla aslan demiştir. Aslan onun benzeri değildir ama misal bu… Böyle demiştir işte…
  • مر علی را در مثالی شیر خواند ** شیر مثل او نباشد گرچه راند
  • Sen misalden, benzerden, aralarındaki farktan vazgeç de Dekukî hikâyesine gel civanım.
  • از مثال و مثل و فرق آن بران ** جانب قصه‌ی دقوقی ای جوان
  • Dekukî, fetvada âdeta halkın imamıydı, takva topunu meleklerden bile çelmişti.
  • آنک در فتوی امام خلق بود ** گوی تقوی از فرشته می‌ربود
  • Bir yerde durup dinlenmede gezip tozmada ayı bile mat etmişti. Dindarlıkta din bile ona haset ederdi.
  • آنک اندر سیر مه را مات کرد ** هم ز دین‌داری او دین رشک خورد
  • Bu kadar takva ve ibadetle, bu derece evrada, zikre koyulmuş olmakla beraber yine de daima Allah haslarını arardı. 1945
  • با چنین تقوی و اوراد و قیام ** طالب خاصان حق بودی مدام
  • Zaten seferden asıl maksadı da buydu, bir an olsun Allah hasına rastlayayım demekteydi.
  • در سفر معظم مرادش آن بدی ** که دمی بر بنده‌ی خاصی زدی
  • Yola düştü mü, Yarabbi, beni haslarından birisine ulaştır, ona arkadaş et.
  • این همی‌گفتی چو می‌رفتی براه ** کن قرین خاصگانم ای اله